7 Ocak 2021 Perşembe

İki Dünya Arasında 1 - Platonik Sevda

Bu yazımda Nazak takma adlı yazarın kaleminden çıkmış, ilk basımı Aralık 2020'de, Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Platonik Sevda adlı kitaptan bahsedeceğim.

Yazarın ilk kitabı olan Platonik Sevda aynı zamanda İki Dünya Arasında serisinin de ilk kitabıdır. 

Kitabı elime aldığımda dikkatimi çeken ilk şey şüphesiz kapağı oldu. Oldukça ilgi çekici ve göze hitap eden bu kapağın tasarımı da yazarın kendisine ait. Hikayenin ne olduğunu, ne anlattığını düşündürmekte bu tasarım. Öte yandan ismi de acaba bir aşk kitabı mı diye düşündürürken kitabı okuduğunuzda ismin çok doğru tercih olduğunu düşünüyorsunuz çünkü ana karakterin ismi Sevda ve kendisi hep platonik aşklar yaşayan biri. Tabii kitap bununla sınırlı değil; Sevda'nın bu dünya ile öbür dünya arasında kalması ve yaşadığı tüm garip ruh halleri anlatılmakta. 

Kitabın konusu ne kadar ciddi olsa da yazar mizahi bir üslup kullanarak okuyucuyu şaşırtmış ve alışagelinmişin dışında bir eser ortaya koymuştur. Mizahi derken, dini alaya aldığını kastetmiyoruz elbette. Bu mizahi yön Sevda'nın gün içinde yaşadığı olaylarda ve ruh hallerinde baskın olmakta. Ben bu farklı tarzı sevdim ve hoşuma gitti. 

"Velhasıl Sevda topu attan, Sevda coş, koş, yürü beee kim tutar seni gazını bana kendimden başka verebilecek kimse yoktu. Özgüven dopingi ve kaymış şaftımı rehabilite edebilecek bir psikolog vardıysa da ona yatıracağım paradan sonra çaya batıracak bisküvim kalmazdı. Zaten bu ödeme hesap türü dünyevi şeyler kafamı yeterince bozmuşken konsantre olamaz ve psikologla seansımız 'Borcum ne kadar? Kaç seansta ne kadar? İki seansta bitse olur mu, olursa ne kadar?' diyaloğunu geçemezdi."

Bu paragraf hepimizin iç sesi gibi. Bu güldüren cümlelerin yanı sıra karakteri gerçek gibi hissettiğimi de söylemeden edemeyeceğim. Hatta öyle ki, bir yerde gerçek bir karaktermiş gibi düşündüğümü fark edip "A bu hikaye gerçek değildi ama." diye kendi kendime düşüncelere daldım. Belki yazar kendinden bir şeyler katmıştır, onu bilemeyiz elbette ama böyle hissettirmesini sağlayan en kuvvetli şey karakterin düşüncelerini samimiyetle ve detaylı bir şekilde aktarması oldu.

"Benim hayatımdaki en büyük yanlışım hep kendi meselelerini başkalarına sormak oldu. Bu mu doğru, bu mu yanlış? Kim benim kalbimin röntgenini çekebilirdi ki? Kim saliseyle yaşadığım kısacık çekim alanlarındaki yüksek dozdaki voltajımızı hissedebilirdi? Orada mıydılar? Hayır! Bizi gördüler mi? Hayır! Kalplerimizdeki görünmez bağı ve bir ömür mutlu olup olamayacağımızı kim bilebilirdi? Kimse! Ama herkesin bir fikri vardı. Ben hep olmayacakların aşkını yaşardım, onlar hep doğru! Halbuki hepsinin abuk subuk aşk hikayelerini can kulağıyla dinliyordum ve ümitlerini yitirmesinler istiyordum. Ben dosttum! Elbette yanlışa sürüklemek değildir dostluk ama bazen sırtını sıvazlamaktı. Sen perdelerini çekip umutsuzluğa yol alırken, o perdeyi açıp "Gün aydın ve sen başarabilirsin!" diyen, karamsarlık denizinden çıkaran, güçlü, tatlı bir ses olmalıydı. Zaten olumsuzluklara çivilenmişken üzerine çekiç vurmanın ne alemi vardı?"

Bu gibi cümlelerle Sevda'yı daha iyi anlıyor ve bir iletişim halinde oluyoruz. 

Kitap Sevda'nın kafa sesleriyle sürerken aynı zamanda iş yerinde aşık olduğu Aslan karakteri de bir soru işareti gibi dönüyor kafamızda. Bunun nedenini söylemeyeceğim çünkü okuduğunuz zaman anlamınızı isterim ama şunu söylemeliyim ki ben de Sevda gibi merak içindeydim onu okurken ve bazı davranışlarını "Neden öyle yaptı?" diye sorguladım. Ben böyle merak ededururken kitabın sonu da bu merakı destekler nitelikte, en heyecanlı anında bitti. İkinci kitap ne zaman gelir bilemiyorum ama geldiği zaman hızla okuyup Aslan'ın cevaplarını almak istiyorum.

Sözün özü farklı türde bir kitap okumak istiyorsanız Platonik Sevda'yı öneriyorum. 35 yaşındaki Sevda'nın trajikomik hikayesi size neler düşündürecek bakalım?

Yazara serinin devamı için ilham ve başarı diliyorum. Esen kalın.

                                                      Aleyna Uluç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder