31 Ağustos 2022 Çarşamba

Güneş Yağmuru

 Bu yazımda Hayriye Göztaş'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Temmuz 2022'de Kutlu Yayınevinde gerçekleşmiş olan Güneş Yağmuru'ndan bahsedeceğim.

Üç anne, üç baba ve dört çocuk... Hepsi bir dağ evinde toplanıp hayatın stresinden uzaklaşmıştı. Babalar birbirleriyle keyif içinde vakit geçiriyor, anneler birbirine hemdert oluyor, çocuklar küçük mutluluklarını yaşıyordu.

Tam o anda yaşanan tek bir an her şeyi tuzla buz etti. Mutluluk ardında kırıntılar dahi bırakmadan kayboldu. Hüzün tüm kasvetiyle üzerlerine çöktü. Her biri sonbaharda savrulan yapraklar gibi bir yana savruldu. O gün hepsi eksik parçalarla dağıldı.

Hikayenin bu kısmından sonra birbirinden kopan parçaların sonraki yaşamlarına tanık olduk. Karakterlerin yaşamlarını öncesi ve sonrası olarak okuduk. Kitabın bölümlerinde farklı karakterlere ve zaman dilimine geçilmesi hikayenin merak duygusunu oldukça yüksek tutmakta. Sanki okuyucu olarak size dağılmış bir yapboz veriliyor ve parçaları bulup doğru yere yerleştirmeniz isteniyor gibi... Okurken tam olarak böyle bir hissiyat aldım. Yazarın kullandığı bu yöntemi çok beğensem de benim için tek eksisi kafa karışıklığı oldu, zaman zaman şu anda kimi okuyorum diye düşündüm. Bazı yerleri tekrar gözden geçirdiğim oldu.

Karakterlerin çok iyi tasarlandığını düşünüyorum. Çok sayıda karakterin önde olduğu hikayelerde yazarın her bir karakteri okuyucuya hissettirmesi zordur ve bence yazar bunu çok iyi başarmış. Birbirinden çok farklı karakterleri kendi pencerelerinden bize aktarmış. Sitemlerini, içsel dünyalarında olanları, yaşadıklarını anladım, hissettim. 

Yazarın anlatımını çok beğendim. Daha önce kendisinin Yamalı Koza isimli kitabını okuyup yorumlamıştım. Yamalı Koza'da da anlatımını beğenmiştim, henüz çok yeni olan Güneş Yağmuru'nda ise yazarın kalemini epey güçlendirdiğini hissettim.

Bölüm başlarında edebiyat dünyasının önemli isimlerinden alıntılar yapılması benim çok sevdiğim bir detay oldu. O bölümün temasına uygun bir sözü okuyarak bölüme başlamak güzel bir ayrıntıydı. 

Bence bu kitap kurgu bakımından bir film senaryosu olmaya müsait. Belki ileride yazarımız kitabın içeriğini genişletip bir senaryo haline çevirebilir, kim bilir? 

Kitaba dair naçizane iki önerim var. İlki, devrik cümlelerin daha seyrek olması. İkincisi ise bazı yerlerin daha yavaş bir şekilde işlenmesi çünkü bence bu kurgu detaylı işlenmeye çok uygun. Çok sayıda karakter ve olay olduğu için daha uzun olmasını, olayların daha yavaş akmasını yeğlerdim. 

Yazarı emeklerinden ötürü kutluyor ve yazı hayatında başarılar diliyorum.

Esen kalın.

- Aleyna Uluç

30 Ağustos 2022 Salı

Ay Çekirdeği

 Bu yazımda Hüseyin Eren'in kaleminden çıkmış, ilk basımı Şubat 2021'de Kutlu Yayınevinde gerçekleşmiş olan Ay Çekirdeği adlı kitaptan bahsedeceğim. 

Ana karakterimiz Ayşe, çok merhametli, iyi niyetli bir kızdır. Kalbinden kimseye karşı bir kötülük geçmez. Bu güzel yönleriyle herkes tarafından sevilen biridir. 

Ayşe ile babası arasında sevgi dolu bir bağ vardır. Babası Cevdet Bey'in bir gün kızına Ay Çekirdeği diye hitap etmesiyle beraber Ayşe artık Ay Çekirdeği diye anılır ve kitabımızın ismi de buradan gelir...

Kitabımız, Ay Çekirdeği'nin çocukluk yaşlarından başlayarak uzun bir zaman dilimini kapsamakta. Hikâyenin başlarında birbirinden hoşlanan Ay Çekirdeği ve Ali'nin birbirlerine kavuşma sürecine şahit oluyoruz.

Ali ile Ay Çekirdeği'nin birbirlerine kavuşmaları ne kadar kolay olduysa kavuştuktan sonraki süreçleri de bir o kadar zorlu olmuştur. İşte mücadele dolu hikayeleri okumayı sevenleri tam burada yakalıyor yazar, doğru yerdesiniz!

İyi günde herkes iyi, peki ya mutsuzluğa da var mısın?

Bence Ay Çekirdeği'nin teması bu söz. Ali ile Ay Çekirdeği maddi durumlar, insanların onu kullanması, beklenmedik kötülükler ve dahasıyla mücadele ederken aşkları da bir sınava tabi tutuldu.

"İkisinin sevgisi bedenen veya bir başka amaç uğruna değil, kalben gerçekten aşk uğruna kurulmuş bir sevgiydi. Para, mal mülk veya başka şeyler bu aşkı yıkacak kadar güçlü değildi."

Peki sizce bu hep böyle mi sürmüştür? Cevabını merak ediyorsanız Ay Çekirdeği'ni okuyabilirsiniz.

Gelelim şimdi şahsi yorumlarıma. Öncelikle kitabın konusunu ve karakterleri gerçekçi buldum. Ali'nin ailesine karşı bile sınırlarını çizememiş olması, her şeyi alttan alıp göz yumması, etrafındaki fettan insanlar çok gerçekti. Okurken çoğunuz bunları tanıdık bulacaktır. 

Ben Ali'nin başına gelen neredeyse her şeyin sınırlarını çizemediği için olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hepimize ders verecek nitelikte olaylar yaşıyor. Hayır diyememek, başkalarının boyunduruğu altına girerek kendi hayatından çalmaktır. Ne yazık ki Ali de böyle yaptı. Sizce dersini alıp değişmiş midir?

Yazarın anlatımını sevdim. Naçizane birkaç tavsiyem var. Cümlelerdeki yazım ve noktalama hataları okurken dikkat dağıtabiliyor. Bazı cümlelerdeki kopukluk, anlatım bozukluğu da okuma esnasında akıcılığı önlemekte. 

Kitabın içindeki romantik cümleleri beğendim fakat bazı yerlerde fazla buldum. Günlük bir konuşma içinde Ali ile Ay Çekirdeği'nin şairsel bir dille konuşması bana gerçekçi gelmedi. Okurken kafamda canlandırmak güç oldu. Bu diyalogların daha az ve yalnızca duygusal yakınlaşma kurulan anlarda olmasını öneriyorum.

Kitabın sonlarına doğru olan bir olay beni şaşırttı. Okuyuculara ipucu vermek istemediğim için pek detay vermeyeceğim fakat o olayı karakterle tutarsız buldum. Aynı zamanda bu kadar hızlı işlenip geçilmesi ve bir anda unutulması bana çok yüzeysel geldi. 

Kitapla ilgili genel yorumlarım bunlar. Yazarı emeklerinden ötürü kutluyor ve yazı hayatında başarılar diliyorum.

Esen kalın.

- Aleyna Uluç

2 Ağustos 2022 Salı

Bizim Kitabımız 3 - Yelhuder'in Maceraları

 Bu yazımda Müberra Nurten Yıldız'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Haziran 2022'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Bizim Kitabımız 3 - Yelhuder'in Maceraları adlı kitaptan bahsedeceğim.


Müberra Nurten Yıldız, Bizim Kitabımız adlı çocuk kitabı serisinin 3. kitabı olan Yelhuder'in Maceraları kitabında bir çocuğun kendi deneyimleriyle hayat dersleri almasını konu alıyor. 

"Çocuğa sürekli yapma deyip de onunla zıtlaşmak yerine, eğer ona çok zarar vermeyecekse biraz acı çekerek deneyim kazanmasına fırsat vermek lazımdır. Bu, çocuğa merhametsizlik değil, bilakis merhamet etmektir." diyor yazar ön sözde.

Yelhuder'in Maceraları bir çocuk kitabı olmasına karşın okurken ben de kendime paylar çıkardım. 

Kitap çok akıcıydı ve bence bu özellik kitabı diğer çocuk kitapları arasında öne çıkaracak bir özellik. Çocukları sıkmadan kitap okumayı sevdirecek nitelikte.

Yelhuder karakterinin çok iyi işlendiğini düşünüyorum. Okurken sanki gerçekten öyle bir çocuk varmış gibi hissettim. Tepkileri, konuşma şekli, hareketleri gözümün önünde canlandı. Kendi içinde yaşadığı içsel çatışma ise beni yer yer güldürdü. Yazarın dili eğlenceliydi.

Yelhuder'in yaşadıkları beni hem güldürdü hem de ders verdi. İyi bir çocuk kitabı arayan herkese bu kitabı gözüm kapalı öneriyorum. Yazarı emeklerinden ötürü kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. 

Bir sonraki yazımda görüşene dek esen kalın.

Aleyna Uluç


1 Ağustos 2022 Pazartesi

Meral Kurtipek ile Söyleşi

 Bu söyleşimde 2020'de Taçlandıran Hastalık adlı kitabı Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Meral Kurtipek'i konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Hafız Yazar Meral KURTİPEK. Kas erimesi hastasıyım. Bundan 7 yıl önce evde ders yapıp telefonla hocama ezber vererek hafız olmayı başardım. Sonrasında bu başarı öyküsü TAÇLANDIRAN HASTALIK kitabına dönüştü. TRT diyanet tvde belgesel, Bekir Develi ile de program çekimleri yapıldı. YouTube da hala mevcut. Yenilerde deneme türü olan ikinci kitabım Vesselam okurlarıyla buluştu.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

“Aleme Bir Yar İçin Ah Etmeye Geldik” psikoloji kitabıdır. İki değerli üstadın söyleşilerinden oluşan bir kitaptır. Ruhuma iyi geldiğini ve yalnız olmadığımı hissediyorum.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Beğenmediğim kısım yazarlarımız çoğunlukla olumlu ya da olumsuz batılı düşünürlerden çok örnek vermişler. Bizim kültürümüze ait olmayan hiçbir şey ilgimi çekmiyor.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Türk edebiyatından veya İslam medeniyetinden günümüze kadar uzanan üstadlarımızın ismini daha fazla zikrederdim. Hocamız da zikretmiş ancak diğer düşünürleri daha çok kullandığını gördüm.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

“Kemal Sayar” çok beğeniyorum hem konuşması hem yazması bana hitap ediyor. Zaten son okuduğum kitap da Kemal Sayar ve Saadettin Ökten hocanın söyleşilerine ait. Rasyonel bakış açıları, İslam medeniyetinden günümüze yer yer uzantılar yapmaları beni en çok etkileyen kısımlar oldu. Yukarıda da dediğim gibi daha fazla bu hususlara değinmesini isterdim.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Her türden kitap okumalarını tavsiye ederim. Tüm kitapları beğenmeyebilirsiniz ama mutlaka fikir sahibi olursunuz. Genel kültür seviyeniz genişler ve olaylara bakış açısınız daha farklı olur. En önemlisi de hiç canınız sıkılmaz ve yalnız kaldığınızı hissetmezsiniz.

Turan Gökmenoğlu ile Söyleşi

 Bu söyleşimde 2019'da Taşçı, 2021'de Mavi Yosun ve Gönen'den Ayancık'a Ömer Seyfettin adlı öykü  kitapları Kutlu Yayınevi'nden çıkan Turan Gökmenoğlu'nu konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Bir masal dünyasında geçen çocukluğumun bana kazandırdığı ve mayama eklediği doğa dostu, mozaik sanatçısı, şair ve yazar.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Patrick Wihite/Woss. Bu kitabı ilk kez okumaya başladığımda, ayracı yaklaşık yarısında tutarak bir tarafa kaldırdım. O zamana kadar kısa öyküler, şiir ve makaleler yazmıştım. Ama bu kitabın yarısına kadar geldiğimde değişime uğradığımı düşündüm. 1973'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Avusturalyalı yazarın kitabını Nihal Yeğinobalı dilimize çevirmiş. Ben böylesine lezzetli ve renkli bir anlatımla ilk kez karşılaştığımı düşündüm. Bu yazarın olduğu kadar çevirenin de başarısıydı bence.

Dilinden ve anlatımından öyle çok etkilendim ki, daha sonra Dudağımda Yoku Kaldı Sevdanın adını alacak öykümü yazdım. Öyküye son noktayı koyup, bu başucu kitabımı kaldığı yerden okumayı sürdürdüm. Bazı kitaplar vardır ki bir kez okumak yetmez. Tıpkı kendi kitaplarımda olduğu gibi, birkaç kez okudum bu kitabı. Her defasında, bir öncekinde bulamadığım veya kaçırdığım tatları tekrar tekrar buldum. Kitap bitti ama benim yazdığım öyküler bitmedi.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Bu kitap, kaba saba yapılı Alman gezginin, Avusturalya'nın el değmemiş topraklarına yaptığı büyülü bir yolculuğu anlatıyor. Bu yolculuk sırasında tanıdığı, etkilenip sevdiği ve her gittiği yerden ona, gördüğü yerleri anlatan mektuplar yazdığı, ilginç ve sürükleyici bir gezi ve macera romanı bu. Aradım taradım ama beğenmediğim bir yere rastlayamadım.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Yazarın anlatımı ve konu seçimi hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok. Bazen kendimi çevirmenin yerine koyduğum anlar oldu sadece. Ben olsam bu bölümleri şöyle çevirirdim dedim ama, bazı çevirilere de öyle hayran kaldım ki, yazar ile çevirmeni baş başa bırakmanın çok daha yerinde olacağı kanısına vardım.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi

etkiledi?

Dilinin rengi ve akıcılığı nedeni ile en çok etkilendiğim yazarların başında gelir Patrick Wihite. Çocukluğumuz aynı topraklarda geçtiği ve çocukluğumuz çok benzeştiği için Ömer Seyfettin. Sinopkokulu şiirleri nedeniyle Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Sinan Akyüz, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Nazım Hikmet ve Ahmet Arif, Cemal Süreyya, Gülten Akın, Bekir Yıldız, Wilbur Smith, Khaled Hosseini, Necib Mahfuz hem en beğendiğim, hem de öykü, roman ve şiirlerinden etkilendiğim yazar ve şairler. Zaman zaman öykü ve şiirlerimde aynı duyguları, sevgiyi ve özlemi paylaşırım.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Kulağınız size güzel şarkı söylemeyi öğretir.

Yaşadığınız doğa sizi şair ve yazar yapar.

Herkes kumsalda yürür ve denize girer. Siz deniz kabuklarını, kumu, çakıl taşlarını ve kaya

parçalarını toplayıp esere dönüştürürsünüz.

Başkaları yağmurdan kaçarken, siz doğada yarı değerli ve değerli taşları aramaya çıkarsınız.

Herkes uyurken yeni hikayeler yazarsınız yatağınızın içinde dönüp dururken. Şiirlerinizi

bestelersiniz, okursunuz.

Bazen 7-8 kitabı aynı anda okumaya çalışırken, birkaç kitabı aynı anda yazarsınız.

Karşılaştığınız her şeyi sanat eserine dönüştürecek bir kalbiniz vardır.

Renkliyi siyah-beyaza, siyah ve beyazı renkliye dönüştürme yeteneği kazanırsınız zamanla.

Eliniz ve ayağınız yara bere içinde iken bile taşları kesmeye, gözleriniz yorgunluktan kapanırken

yazı yazmaya devam edersiniz.

Kötülük düşünmeye, kıskançlık yapmaya fırsat bulamazsınız. Sevgi ile yoğrulduğunuzu anlarsınız.

Yaşadıklarınızı ve yaşamadıklarınızı okuyucularınızla paylaşırsınız.

Dönüp baktığınızda, eteğinizde biriken on altı kitabı fark edersiniz...

Turan Gökmenoğlu

İstanbul, 31.07.2022

www.turangokmenoglu.com

Terlan Nezir ile Söyleşi

 Bu söyleşide 2020'de Patron, Soy Bağı, Ninemin Rüyası, "Hayat, Estetik ve Sanat" ve 2021'de Şansın Cilvesi adlı kitapları Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Terlan Nezir'i konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

1 Mart, 1951yılında Azerbaycan'da doğdum. Yabancı Diller Üniversitesini bitirdim, evliyim, iki oğlum var.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Dr. Sait Yılmaz'ın 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat adlı kitabı. Milli ve uluslararası güvenlik ve istihbaratın bilimsel ve teorik temelleri açıklanıyor. Dedektif roman yazıyorum. Bazı bilgilere ihtiyacım vardı. Çok yardımı oldu.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Beğenmediğim kısım odur ki, eleştirilecek bir şey bulamadım.

4-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Sevdiğim yazar çok. Ama mecbur birini söylemem gerekiyorsa, Ahmet Haşim. Hayatta kimsenin göremediğini görebiliyor okura sunuyor.

5-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Dijital ortam. Bak, gençler bu ortamdan ayrılsınlar dersem yanlış olur. Dozunda kullansınlar, gerçek hayata dönsünler, kitapları kendilerinden küstürmesinler. Çünkü kitaplar onları çok seviyorlar. Herkese, tabii ki, sağlık, sevinç, mutluluk dilerim. Biraz da gam. Aksi halde denge bozulur.

Halil Kalkan ile Söyleşi

Bu söyleşide 2016'da #Hayat ve 2018'de Vefa adlı kitapları Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Halil Kalkan'ı konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

6 Aralık 1973 yılında, 9 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak, Trabzon'un Çatak köyünde dünyaya gelmişim. İlköğrenimimi, tek sınıflı ve tek öğretmenli tabeladan ibaret bir okulda doğduğum köyde tamamladıktan sonra orta öğrenimimi Bursa’da, üniversite eğitimimi ise doğduğum şehir olan Trabzon’da tamamlayarak İstanbul’da çalışma hayatına atıldım. #hayat ve Vefa isimli 2 kitap ve çeşitli platformlarda yayınlanmış 100 civarında makalesi olan bir yazardan daha çok naçizane yazmaya çalışan bir faniyim.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Öncelikle belirtmeliyim ki, ben kitaptan daha çok makale okumayı seven biriyim ama vakit buldukça da kıymetli yazarlardan güzel kitaplar okumaya gayret etmekteyim. Bu kapsamda 2021 yılı Mayıs sonrası için okumayı planladığım ve satın alıp okuma sırasına koyduğum 20 kitabım var. Okuma listemde ilk sırada bulunan Sezai KARAKOÇ’un İSLAMIN DİRİLİŞİ adlı kitabını okudum.

Kitabımız “İslam’ın Dirilişi” ve “İslam’ın Çağrısı” ana başlıkları altında 13 küçük başlıktan oluşuyor. İslâm halklarının yeniden kendilerini bulmaları için her şeyden önce, İslâm Aydını”nın gelmesini, onun gelmesi için de, bir düşünce dirilişinin şart olduğunu işliyor.

Kitap ne anlatıyor?

Bu soruya kitaptan bir alıntı ile cevap vermek isterim.

“İslam Halklarının yeniden kendilerini bulmaları için, her şeyden önce, “İslam Aydını’’nın gelmesi, onun gelmesi için de, bir düşünce dirilişi şarttır. Düşünce dirilişi olmaksızın inançta diriliş gelişemez. İnanışta diriliş olmaksızın da duyuşta, duyarlılıkta, yani sanat ve edebiyatta diriliş başlayamaz. Tanzimat’tan çok önce, bir düşünce durgunluğuna girdiğimiz doğrudur ve gerçektir. Tanzimat’tan sonra da, genel olarak bu durgunluk sonuna kadar gelişerek hiç düşünmemeye kadar varmıştır. Veya daha kötüsü, sağduyuda kaynağını bulamayan ters bir düşünce akımı, o da cılız ve sık sık kuruyarak gelişip durmuştur. Kopya bir düşünce akımı yani.”

Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Sezai Karakoç’a ait İSLAMIN DİRİLİŞİ isimli bu kitap, Nisan 1966‘dan Mart 1967’ye kadar, Diriliş Dergisinde Diriliş imzasıyla yayınlanan başyazılardan oluşmuş bir eserdir. Ülkemiz ve gönül coğrafyamızda son yıllarda büyük bir diriliş mücadelesi verilmektedir. Diriliş konusunun özdeşleştiği şair, yazar, mütefekkir ve siyasetçi gibi birçok sıfatı kendisinde toplayan Sezai KARAKOÇ’tan bu konuyu okumanın isabetli olacağını düşündüğüm için bu kitabı okudum.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

“Düşünce köklerimiz ve düşünce kaynaklarımız kireç bağlamış gibi, içine girdiğimiz hiçbir değişme oluşunu kritik edemiyoruz. Düşünce alanında tam bir aktarıcıyız. Hatta aktarmaya bile yetişemiyoruz. Üniversiteler tarihini köklerinden koparmış yapma eserlerdir. Fransız, İngiliz, Amerikan veya Rusya kültürü merkezlerinin bir şubesi gibidir. Genel akımında ve ilim alanında bir ekol değerleri ve iddiaları yoktur. Eğitim ve öğretim bütününde ne tarihçi, ne deneyci bir metot vardır. Aktarmacılıktır temel olan. Değil sürekli ilim çalışmaları, günlük önemli siyasi problemlerimizde bile, buradaki peykleri aracılığıyla ‘’Dış Basın’’ denen batı kafası, bize en yarayışsız çözümü empoze eder. Sanki biz düşünmekten korkarız da bizim yerimize o düşünür. Deneyci metodun düşünce dirilişimizdeki durumu budur. Aktarmacı metot ise, bir ruh ve kafa köleliği olarak, doğrudan düşünceyi öldürür. Çalışmayan zekâyı köreltir. Eski muhteva yeni bir terminolojiyle yaşatılmakta, toplumdaki her türlü diriliş davranışları gelecekte vadedilen bir kurtuluş adına boğazlanmaktadır. Yeni modaya kapılan entelektüel, yalnız büyük geçmişimizi değil, kendinin yakın düşünce geçmişini de bir anda unutuvermiştir.”

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Ben kendim olmayı seven biriyim. Bir konuda yazacağım zaman baktığım pencereden ne gördüysem onu kendi sözcüklerimle ve mümkün olan en yalın anlatım şekliyle anlatmaya çalışırım. Süslü veya edebi cümleler kurmak gibi bir derdim yoktur. Yazacağım konuda detaylı araştırma yapar farklı kanallardan o  konuyu bir bal arısının çiçek özlerini gezip kendine yarayan kısmını seçip alması misali araştırdıktan sonra, süzgecimden geçirir kendi rengim, kendi bakış açım ve kendi cümlelerimle okura aktarmaya gayret ederim. Eğer bu kısmı ben yazacak olsaydım bu kısmı alıntılar ona dair kendi yorumlarımı ise devamında yazardım.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

İlk kitabımı yazacağım zaman o konuda yazılmış en çok okunan 10 civarında kitabı inceledim. Bu incelemeler sonucunda ne yazmam gerektiğinden daha çok, ne yazmamam gerektiğine kanaat getirdim ve oturup yazmaya başladım. Kendimi bildik anlamıyla bir yazar olarak görmediğimi, sadece yazmaya çalıştığımı belirtmek isterim. Elbette yazılarından etkilendiğim ve takip edip istifade ettiğim yazarlar var. Bir arı misali onlarda güzel bulduğum çiçek özlerini toplayıp kendi süzgecimden geçirdikten sonra kendime özgü bir bal yapma gayreti içerisindeyim.

6) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Kitap veya herhangi bir şey alırken, ihtiyacım olan şeyleri almaya dikkat ederim. Okurlara önerim, reklamlarla yönlendirildikleri kitapları değil de, ihtiyaçları olan, gönüllerine dokunan, hayatlarına renk katan, hüzünlerine ortak olan, umutlarını kırmayan, toplumun değerleriyle barışık, kendilerinden bir şeyler buldukları, güzel yazarları ve onların kitaplarını okumalarıdır.

Hasan Yıldırım ile Söyleşi

Bu söyleşide 2021'de Nisanın Gözyaşları adlı kitabı Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Hasan Yıldırım'ı konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Hayata hep içsel olarak bakan biriyim, çünkü şiirin nereden çıkacağı hiç belli olmaz. Hayata maddi gözlerle değil manevi gözlerle bakılmalı derim, çünkü: “Dikkat şiir çıkabilir...”

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

En son okuduğum kitap Fyodor Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı kitabıydı. Bir insanın suçunu kabul edip ama buna mukabil yaşadığı içsel çatışmayı anlatan sürükleyici bir kitap. “İnsan nefsinin avukatıdır,” sözünü en iyi anlatan bir kitap olarak değerlendiriyorum. 

İnsanların yaşadığı olaylar karşındaki ruh hallerini daha doğrusu insan analizi yapmayı seven biriyim. Bu kitap da bana bu konuda yardımcı oluyor. Bir insanın vicdanıyla ve aklıyla yaptığı büyük savaşı en güzel şekilde anlatan bir kitap.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Raskolnikov, yani kitabın kahramanı olan üniversite öğrencisi genç, kitabın başlarında nazik, sessiz, kendi halinde, merhametli bir insan olarak lanse edildiği halde, işlediği cinayetin, kişiliğine aykırı, tam bir canice olması beni şaşırttı doğrusu.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Cinayet anında Raskolnikov’un, kişiliğine uygun olarak, daha sıradan ve iç ürpertici olmayan bir suç işlemesini sağlardım. Mesela kurbanını boğarak öldürebilirdi.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Kalemini sevdiğim yazarlar var elbette ama bana ilham olan yok diyebilirim. Çünkü benim tarzım bana ait ve insan tarzını ister istemez koruyor. En çok beğendiğim şair ise Cemal Süreya.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Okuyan insanlara aslında çok diyecek bir şey yok. Okuyan insan düşünen insan demektir ve düşünen insan da elbette bir şekilde doğruyu, hakikatı bulacaktır. Bunun yanında okuyanlara diyeceğim tek şey, seçici olun ve kalite okuyun. Kaliteli yazılar ve şiirler düşüncenizin de kalitesini arttıracaktır.
Okumayan insanlara da “okuyun” demekten başka bir şey aklıma gelmiyor.

Yeşil Bozlak ile Söyleşi

  Bu söyleşimde 2020'de JÖH - PÖH Silopi Hendeklerinde ve 2021'de Nusaybin Hendeklerinde - JÖH PÖH Komandolar adlı kitapları Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Yeşil Bozlak'ı konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Ömrünü vatana, millete ve bayrağa adamış bir TÜRK ASKERİ.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Mehmetçik Olabilmek. Bu kitapta: Emekli bir komutanımızın harbiye den mezun olduktan sonra ilk doğu görevine gitmesinden emekli olana kadar görev yaptığı yerlerdeki yaşanmışlıkları, tecrübeleri, şahit oldukları, duyduklarını birleştirerek ''MEHMETÇİK OLMANIN'' ne demek olduğunu anlattığı bir kitaptır. Niçin okuma gereksinimi duydum. Çünkü yaşanmışlıklarımız ortaktı. Yaşanmışlıkları farklı biz gözle görmek istedim. 

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

''Gecenin sessizliğini yırtan ve 5-10 saniye kadar süren o korkunç sesi duydum. Kulaklarım da hala çınlayan o ses ile donuş, bir santim bile kıpırdayamamıştım. Parrrrrrr Aklım hedef küçültmek için yat, çömel, dese de, iş işten geçmişti. Bu kadar yakın bir mesafeden makinalı tüfek ile taranmışken yere yatmak için fırsat olabilir miydi?''

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Gecenin zifiri karanlığın da zamanını dahi hatırlayamayacağım şiddetli bir ses duydum. Yerimden kımıldayamamış. Öylece kalmıştım. İçimden tam siper yapıp yere yatmak istesem de bunu becerememiştim. Çok yakınımda meydana gelen bu şiddetli ses karşısında çaresiz kalmıştım.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Turgut Özakman, Dili sade, anlaşılır, betimleri açık. Olayları anlatış biçimi seni etkiliyor.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Okuma alışkanlığı olan okurlarımızın: Çevresinde bulunan insanlara okumanın güzelliklerini ve insana olan katkılarını anlatmalı.