Bu söyleşide 2016'da #Hayat ve 2018'de Vefa adlı kitapları Kutlu Yayınevi'nden çıkmış olan Halil Kalkan'ı konuk edeceğim.
1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?
6 Aralık 1973 yılında, 9 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak, Trabzon'un Çatak köyünde dünyaya gelmişim. İlköğrenimimi, tek sınıflı ve tek öğretmenli tabeladan ibaret bir okulda doğduğum köyde tamamladıktan sonra orta öğrenimimi Bursa’da, üniversite eğitimimi ise doğduğum şehir olan Trabzon’da tamamlayarak İstanbul’da çalışma hayatına atıldım. #hayat ve Vefa isimli 2 kitap ve çeşitli platformlarda yayınlanmış 100 civarında makalesi olan bir yazardan daha çok naçizane yazmaya çalışan bir faniyim.
2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?
Öncelikle belirtmeliyim ki, ben kitaptan daha çok makale okumayı seven biriyim ama vakit buldukça da kıymetli yazarlardan güzel kitaplar okumaya gayret etmekteyim. Bu kapsamda 2021 yılı Mayıs sonrası için okumayı planladığım ve satın alıp okuma sırasına koyduğum 20 kitabım var. Okuma listemde ilk sırada bulunan Sezai KARAKOÇ’un İSLAMIN DİRİLİŞİ adlı kitabını okudum.
Kitabımız “İslam’ın Dirilişi” ve “İslam’ın Çağrısı” ana başlıkları altında 13 küçük başlıktan oluşuyor. İslâm halklarının yeniden kendilerini bulmaları için her şeyden önce, İslâm Aydını”nın gelmesini, onun gelmesi için de, bir düşünce dirilişinin şart olduğunu işliyor.
Kitap ne anlatıyor?
Bu soruya kitaptan bir alıntı ile cevap vermek isterim.
“İslam Halklarının yeniden kendilerini bulmaları için, her şeyden önce, “İslam Aydını’’nın gelmesi, onun gelmesi için de, bir düşünce dirilişi şarttır. Düşünce dirilişi olmaksızın inançta diriliş gelişemez. İnanışta diriliş olmaksızın da duyuşta, duyarlılıkta, yani sanat ve edebiyatta diriliş başlayamaz. Tanzimat’tan çok önce, bir düşünce durgunluğuna girdiğimiz doğrudur ve gerçektir. Tanzimat’tan sonra da, genel olarak bu durgunluk sonuna kadar gelişerek hiç düşünmemeye kadar varmıştır. Veya daha kötüsü, sağduyuda kaynağını bulamayan ters bir düşünce akımı, o da cılız ve sık sık kuruyarak gelişip durmuştur. Kopya bir düşünce akımı yani.”
Niçin okuma gereksinimi duydunuz?
Sezai Karakoç’a ait İSLAMIN DİRİLİŞİ isimli bu kitap, Nisan 1966‘dan Mart 1967’ye kadar, Diriliş Dergisinde Diriliş imzasıyla yayınlanan başyazılardan oluşmuş bir eserdir. Ülkemiz ve gönül coğrafyamızda son yıllarda büyük bir diriliş mücadelesi verilmektedir. Diriliş konusunun özdeşleştiği şair, yazar, mütefekkir ve siyasetçi gibi birçok sıfatı kendisinde toplayan Sezai KARAKOÇ’tan bu konuyu okumanın isabetli olacağını düşündüğüm için bu kitabı okudum.
3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?
“Düşünce köklerimiz ve düşünce kaynaklarımız kireç bağlamış gibi, içine girdiğimiz hiçbir değişme oluşunu kritik edemiyoruz. Düşünce alanında tam bir aktarıcıyız. Hatta aktarmaya bile yetişemiyoruz. Üniversiteler tarihini köklerinden koparmış yapma eserlerdir. Fransız, İngiliz, Amerikan veya Rusya kültürü merkezlerinin bir şubesi gibidir. Genel akımında ve ilim alanında bir ekol değerleri ve iddiaları yoktur. Eğitim ve öğretim bütününde ne tarihçi, ne deneyci bir metot vardır. Aktarmacılıktır temel olan. Değil sürekli ilim çalışmaları, günlük önemli siyasi problemlerimizde bile, buradaki peykleri aracılığıyla ‘’Dış Basın’’ denen batı kafası, bize en yarayışsız çözümü empoze eder. Sanki biz düşünmekten korkarız da bizim yerimize o düşünür. Deneyci metodun düşünce dirilişimizdeki durumu budur. Aktarmacı metot ise, bir ruh ve kafa köleliği olarak, doğrudan düşünceyi öldürür. Çalışmayan zekâyı köreltir. Eski muhteva yeni bir terminolojiyle yaşatılmakta, toplumdaki her türlü diriliş davranışları gelecekte vadedilen bir kurtuluş adına boğazlanmaktadır. Yeni modaya kapılan entelektüel, yalnız büyük geçmişimizi değil, kendinin yakın düşünce geçmişini de bir anda unutuvermiştir.”
4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?
Ben kendim olmayı seven biriyim. Bir konuda yazacağım zaman baktığım pencereden ne gördüysem onu kendi sözcüklerimle ve mümkün olan en yalın anlatım şekliyle anlatmaya çalışırım. Süslü veya edebi cümleler kurmak gibi bir derdim yoktur. Yazacağım konuda detaylı araştırma yapar farklı kanallardan o konuyu bir bal arısının çiçek özlerini gezip kendine yarayan kısmını seçip alması misali araştırdıktan sonra, süzgecimden geçirir kendi rengim, kendi bakış açım ve kendi cümlelerimle okura aktarmaya gayret ederim. Eğer bu kısmı ben yazacak olsaydım bu kısmı alıntılar ona dair kendi yorumlarımı ise devamında yazardım.
5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?
İlk kitabımı yazacağım zaman o konuda yazılmış en çok okunan 10 civarında kitabı inceledim. Bu incelemeler sonucunda ne yazmam gerektiğinden daha çok, ne yazmamam gerektiğine kanaat getirdim ve oturup yazmaya başladım. Kendimi bildik anlamıyla bir yazar olarak görmediğimi, sadece yazmaya çalıştığımı belirtmek isterim. Elbette yazılarından etkilendiğim ve takip edip istifade ettiğim yazarlar var. Bir arı misali onlarda güzel bulduğum çiçek özlerini toplayıp kendi süzgecimden geçirdikten sonra kendime özgü bir bal yapma gayreti içerisindeyim.
6) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?
Kitap veya herhangi bir şey alırken, ihtiyacım olan şeyleri almaya dikkat ederim. Okurlara önerim, reklamlarla yönlendirildikleri kitapları değil de, ihtiyaçları olan, gönüllerine dokunan, hayatlarına renk katan, hüzünlerine ortak olan, umutlarını kırmayan, toplumun değerleriyle barışık, kendilerinden bir şeyler buldukları, güzel yazarları ve onların kitaplarını okumalarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder