31 Aralık 2020 Perşembe

Mavili Gülüşler

Bu yazımda Filiz Güler Polat'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Kasım 2019'da, Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Mavili Gülüşler adlı kitaptan bahsedeceğim. 


Filiz Güler Polat,
bir deneme kitabı yazarak renkli ve umutvari kişiliğini cümlelerine aksettirmiştir. Her biri yaklaşık bir sayfa olan denemeleriyle okuyucuya olumlu duygular yaşatmayı gaye edinmiştir.

80 sayfadan oluşan bu kitabı okurken bir an olsun sıkılmadım ve içimdeki pozitif enerji arttı hatta bir sayfayı okurken durup dakikalarca hayallerime daldığım, sonrasında okumaya devam ettiğim bir an dahi yaşadım. Sizde de benzer bir hissiyatın oluşacağını tahmin ediyorum. 

Yazarın kalemini duru ve akıcı buldum. En güzeli de kelimelerine duygularını içtenlikle yansıtması ve bunu okuyucuya da hissettirmesi... 

"Gökyüzünün naif vücudunda geziyorum yine bu sabah. Gidenleri, kalanları bir kez daha selamlıyorum umarsızca... Evet, hala delirmedim maalesef, aklım hala yerinde.  Gökyüzüne en son ne zaman baktın? Ya da dur şöyle sorayım, en son ne zaman bir maviye bakıp hayal kurdun? Hayatın neresinde yaşadığını hiç sordun mu kendine? İyi ki yaşıyorum dedin mi? Ya da şöyle diyelim, hiç huzurla nefes aldığını hissedebildin mi? En son hangi durakta inip keyif için yürüdün? Ya da kahveni yudumlarken anılarını değil de kahvenin hazzını en son ne zaman tattın?"

Basit gibi görünen bu sorular aslında üzerine uzunca düşünüp sorgulamamız gereken şeyler çünkü o küçümsediğimiz, geçiştirdiğimiz şeylerdir aslında yaşamak. Koşuşturmalar içinde durup anın tadını çıkarmak, anlamını, hissini yorumlamak... Yazar da güzel cümleleriyle bizlere bunları hatırlatıyor, omzumuzdan usulca tutup bizi geçmişten, zihnimizdeki hengamelerden çekip ana getiriyor. Bir silkeleniş hali aslında bu kitap....

"Kendini asla boşlama. Önce kendin, sonra başkaları... Önce kendini mutlu etmeyi öğren, sonra da başkalarının mutlu olmalarını izle. Mesela ben her sabah müzikle uyanırım hatta şu an en sevdiğim şarkı çalıyor. Güne güzel başlamamızı sağlar, öyle değil mi? Bir iki ayak hareketiyle hazırlanmak çok da mutlu eder beni. Sen de yapmalısın, mesela yarın sabahki işin bu olsun. Aç şöyle güzel bir müzik ve onunla hazırlan gününe, nasıl enerjik olacaksın anlatamam. Neden hayatı hep geç kalınmış halde yaşıyorsun ki? Kendinden başka neyin var bu hayatta?"

Bu ve benzeri paragraflar motivasyon konusunda da bizlere ışık tutuyor. 

Sözün özü, oturup bir soluklanmak, kahvenizi keyifle yudumlarken kitap okumak istiyorsanız Mavili Gülüşler'i seve seve öneriyorum. Yazara da bu pozitif bakış açısını sürdürdüğü ve yazmaya devam ettiği bir ömür diliyorum.

Esen kalın.

                                                          Aleyna Uluç

30 Aralık 2020 Çarşamba

Film Şeridi

Bu yazımda Halit Yılmaz'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde, Şubat 2017'de gerçekleşmiş olan Film Şeridi adlı kitaptan bahsedeceğim.


Halit Yılmaz, Film Şeridi'nde sosyal bir konuyu ele almış, ataerkil zihniyetin nelere yol açtığını etkili bir şekilde okuyuculara sunmuştur. Kitabın konusunu açmak gerekirse ailesini ve memleketini arkasında bırakmak zorunda olan Zeliha ve bu olaya neden olan herkes ve de her şey anlatılıyor denebilir.

Kitaba dair en sevdiğim şeylerden biri yazarın müthiş anlatımı oldu. Betimlemeler o kadar detaylı ve gerçekçi ki okuduğunuz her cümle zihninizde kolaylıkla canlanıyor; kendinizi orada, yer yer Viranşehir'in köyünde, yer yer Kız Kulesi'nde buluyorsunuz. Eski yazarlarımızı aratmayan bu kitapla edebi zevke ulaşıyorsunuz.

Bir diğer sevdiğim şey ise karakterlerin gerçekçi ve detaylı bir şekilde tasarlanması oldu. Babanın ezikliği, annenin pasif hali, dedenin dağları aşan kibri ve daha nicesi okuyucuya geçmekte. Ne düşündükleri, ne hissettikleri ve hatta tüm bunların vücut dillerine nasıl yansıdığı başarılı bir şekilde kaleme alınmış. Bu da yazarın psikolojiye ilgili bir insan olduğunu düşündürdü bana. Öte yandan erkek egemen zihniyetin konu edilmesi ve tüm yanlış algıların gösterilmesiyle de sosyolojik bir yönü var kitabın. Toplumun yapısı incelenmiş ve öğreticilikle anlatılmış.

"İşte babası Ferhat'a dedesinden gelen bu anlayışın bir türevi ile çıkışmıştı. Kız kısmı okusa ne olacaktı, ne gerek vardı tahsile? Nasılsa onların kendi hayatları için tercihleri olmayacaktı ki! Nasılsa hayatlarının çizgisini çekmeye çalışmayacaklardı ki! Aile büyükleri ne derse o film oynanacaktı, şeritten o senaryo akacaktı."

Kitabın bu edebi yanlarının dışında heyecanlı olduğu gerçeğine de değinmeden olmaz. Bir film gibi okuyucuyu içine çeken ve "Acaba ne olacak?" sorularıyla sayfaları çevirten bu kitabı hiç sıkılmadan, aksine büyük bir zevkle okuyacağınızı tahmin ediyorum. 


Toplumu ele alan, topluma faydası olan kitapları her zaman ayrı bir yerde tutan bir okur olarak Film Şeridi'ni herkese öneriyorum. Yazara da kalemin elinden düşmediği bir ömür diliyorum.
   
                                                 Aleyna Uluç

24 Aralık 2020 Perşembe

Elf-a Güç

Bu yazımda Dilara Mucuk'un kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Aralık 2020'de gerçekleşmiş olan Elf-a Güç adlı kitaptan bahsedeceğim.


Dilara Mucuk, 12 yaşında çıkardığı ilk kitabı olan Mavi Taşın Gücü'nden sonra yazma çalışmalarına devam etmiş ve çok kısa bir zaman önce Elf-a Güç'ü çıkarmıştır. Elf-a Güç, içinde fantastik ögeler barındıran sürükleyici bir kitaptır. Kitap, ismini Elf Arkadaşlık Güç kelimelerinden almıştır. İsmin kitap için en uygun isim olduğunu, ayrıca kapağın da göz zevkime fazlasıyla hitap ettiğini belirtmek istiyorum.

Üniversiteli dört kız arkadaşın bilim projesi için bir zaman makinesi icat etmesi ve zaman makinesini deneyecekleri gün bir aksilik çıkmasıyla bin bir türlü macera başlar. İnsan, elf ve vampirlerin bulunduğu geniş evrende bizleri epey heyecanlı bir yolculuk beklemektedir.

Kitabın anlatım dili şu ana kadar okuduğum en akıcı dillerden biriydi. 250 sayfayı bir sayfa dahi sıkılmadan okudum. Betimlemeler olay odaklı, fantastik bir kitap için oldukça yeterli. İlk sayfalarda yer yer az olsa da ilerleyen sayfalarda tam kıvamında oluyor ve bu detay da gözünüze çarpmaktan çıkıyor. Yazım ve noktalama kurallarına da dikkat gösterilmiş.

Kitabın ana karakter sayısı fazla ve her karakter birbirinden farklı. Bu farklılıklar başarılı bir şekilde tasarlanıp kaleme alınmış. Öyle ki artık hangi karakterin hangi duruma ne gibi bir tepki vereceğini ön görebilir hale geliyorsunuz, bu durum da karakterleri benimsemenizi sağlıyor. Elçin, Derin, Betül, Turgut ve dahası... Hepsi keyif halinde okuduğum karakterler oldu. 

Kitabın olay örgüsü beni kendine hayran bıraktı. Özensiz, sanki üzerine sadece iki dakika düşünülüp yazılmış kitapları sevmeyen biri olarak bu kitabı büyük bir beğeniyle okudum. Sadece fantastik evrenle bile gayet yaratıcı bir kitapken başka olaylar da tasarlanması, Elçin'in müzik hayatı gibi olayların sunulması bana yazarın çok yaratıcı bir zihni olduğunu gösterdi. Sadece kitabın sonunun biraz daha farklı bitmesini isterdim ama yine de başarılı olduğu gerçeği yadsınamaz. 

Bu güzel kitabı okumak beni çok hoşnut etti. Gönül rahatlığıyla hepinize okumanızı tavsiye ediyorum. Genç yazar Dilara Mucuk'a da yazı hayatında başarılar diliyorum. Esen kalın.

                                                                                                                 Aleyna Uluç

23 Aralık 2020 Çarşamba

Hayata Olumlu Bak

Bu yazımda Eşref Bolukçu'nun kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Aralık 2019'da gerçekleşmiş olan Hayata Olumlu Bak adlı kitaptan bahsedeceğim.


Eşref Bolukçu
; aile, çocuk eğitimi ve kişisel gelişim üzerine çalışmalar yapan bir psikolojik danışmandır. Bu kitabı dışında Hayata Sevgiyle Bak, Sevgi Diliyle Çocuk Eğitimi, Başarı Seninle Başlar, Çocuklara Sevgi Diliyle Allah'ı Anlatmak isimli dört kitabı daha vardır. 

İlk kitabı olan Hayata Olumlu Bak kitabında isminden hareketle hayata nasıl olumlu bakabileceğimizi anlatmıştır. Tabii bundan önce kitabın başında stres ve kaygı konusu detaylı olarak ele alınmıştır. Kişiliğimizin değişip değişmeyeceği ve kendini tanıma gibi konularla okuyucuya farklı bir bakış açısı kazandırılmıştır.

"İnsan gerçekte büyük bir yanılgı içinde yaşamaktadır. Bu yanılgı, kişisel tarihinin sona erdiğine inanmasından kaynaklanır. Bu yanılgı, olmak istediğimiz ve bundan sonra da hayatımızın sonuna kadar olacağımız kişi olduğumuz yanılgısıdır."

Kitabın anlatım dili anlaşılır ve akıcı, bu yönüyle herkese hitap ettiğini düşünüyorum. Yer yer ünlü düşünürlerden alıntılar yapılması, konuya ilişkin makale ya da örnekler sunulmasıyla da içerik pekiştirilmiş ve başarılı bir motivasyon kitabı ortaya çıkarılmış. En sevdiğim yönü ise klasikleşmiş motivasyon kitaplarındaki "Sen harikasın, mükemmelsin" söylemlerinin dışına çıkılarak konuların psikolojik bir şekilde işlenmesi oldu. 

"Kişinin kendini tanımlama mekanizmaları ve etiketleri vardır. Tamamlayıcılar, kendi başlarına kötü değildirler ancak zararlı şekilde kullanılabilirler. Etiketleme eyleminin kendisi gelişim için engel teşkil edebilir. Birey, etiketine göre yaşamak zorunda olduğunda kendini engellemeye başlar. Kendinizi gelişme potansiyeliniz yerine etiketlerinizle tanımlarsanız benliğinizi reddersiniz. Kendinize yapıştırdığınız tüm etiketler geçmişinizden gelir."

Kitabın hem psikolojiye dayanması hem de anlatımının yalın olması büyük bir avantaj çünkü küçükten büyüğe herkes okuyup anlayabilir. Ayrıca sadece sorunlardan bahsetmemesi, o sorunları nasıl çözeceğimizi detaylı bir şekilde öğretmesi de kitabı başarılı kılan başka bir etken. Kitabın son sayfalarında stres için nefes egzersizleri, dinlenme egzersizleri gibi egzersizler dahi anlatılmış. Dileyen bunları okuyup uygulayabilir.

Kısacası Hayata Olumlu Bak hayata bakış açınızı daha olumlu kılacak ve size bir şeyler katacak bir eser. Herkese, bilhassa bu tarz kitapları okumayı sevenlere gönül rahatlığıyla öneriyorum. 

Yazara hem psikoloji çalışmalarında hem de yazı hayatında başarılar diliyorum. Esen kalın.

                                                       Aleyna Uluç





18 Aralık 2020 Cuma

Öğretmenler ve Ebeveynler İçin Yaratıcı Okuma Yaratıcı Yazma Etkinlikleri

Bu yazımda Burcu Hızır'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Nisan 2018'de gerçekleşmiş olan Öğretmenler ve Ebeveynler İçin Yaratıcı Okuma Yaratıcı Yazma Etkinlikleri adlı kitaptan bahsedeceğim. 


Burcu Hızır,
büyük bir tutkuyla yaptığı öğretmenlik mesleğinde kalıplaşmış eğitim anlayışından sıyrılarak çocukların yaratıcılığını geliştirmeyi amaç edinmiştir. Bu gayesini yazıya da dökerek öğretmenlere ve ebeveynlere rehberlik edecek bir kitap yazmıştır.

Kitap, yaratıcı okuma ve yaratıcı yazma olarak iki bölümden oluşuyor ama bu bölümlere giriş yapmadan önce yaratıcı okumanın ne olduğunu bilmemiz için yerli ve yabancı kaynaklardan bilgi aktarımı yapılmıştır. Bu detay, kitabın daha iyi anlaşılması için mantıklı olmuş. 

Yaratıcı okuma bölümünde çocuklarla yapılacak okuma etkinlikleri var. Şimdi sizi alıp biraz okul yollarınıza götürmek istiyorum. Bilhassa ilkokula, ortaokula... Öğretmenlerinizin eline ders kitabını alıp bir hikaye okuduğunu, sonrasında aynı hikayeyi sınıfın içinden birkaç öğrenciye de okuttuğunu hatırlıyorsunız değil mi? Hatta bu hikayeler hakkında birkaç basit soru da sorulur, cevaplanırdı. Peki bu okuma etkinliklerini çok daha yaratıcı, eğlenceli ve aynı zamanda çoğu becerilerinizi geliştirecek bir seviyeye taşıyamaz mı öğretmenler? Elbette ki taşıyabilir. Burcu Hızır da öyle yapmış ve bu etkinlikleri bizlerle de paylaşmıştır. Bu etkinlikleri biraz açmak adına örnekler vermek istiyorum.

Mesela okunacak kitabın başlığını söyleyip "Bu kitapta neler okuyacağız?" diye sorarak çocukların tahmin yürütmeleri sağlanıyor. "Fare kocaman olsaydı, Ayşegül küçücük olsaydı neler olurdu?" diye sorularak olayları tersine düşünme becerisi kazandırılıyor. "Şimdi bu hikayeyi eğlenceli hale getirelim." denerek komikleştirme ile hem eğleniyorlar hem de hepsinde olduğu gibi yine yaratıcı yönlerini kuvvetlendiriyorlar. Bu gibi daha nice örnek var var kitabın içinde.

İkinci bölüm olan yaratıcı yazma bölümünde ise çocukların yazması için konular verilmiş ve boşluklar bırakılmıştır. Mesela bir sayfaya "Hayatında en çok korktuğun anı kısa bir paragraf şeklinde yaz." denilmiş, sonraki sayfada "Şimdi bu kısa anıyı komikleştirerek tekrar yaz." denilmiştir. Bundan sonraki iki sayfada da bu anıyı daha da korkunçlaştırıp sonra da üçüncü ağızdan basitleştirerek, yani aslında hiç korkunç bir şey değilmiş gibi yaz denmiştir. Bu etkinlik, yazma etkinlikleri arasından en sevdiğim oldu.

Kapağı cıvıl cıvıl, içi de bir hazine kadar değerli olan bu kitabın her evde olması gerektiğini düşünüyorum çünkü bir öğretmen ya da anne-baba olmasak bile hepimiz çocuklarla az ya da çok, bir şekilde vakit geçiriyoruz. İşte bu vakitlerde çocuklarla doğru bir iletişim kurmak için bu kitabı okumalıyız. 

Yazarı böylesine faydalı bir kitap yazdığı için gönülden kutluyorum ve hem öğretmenlik hem de yazarlık hayatında başarılar diliyorum.

Esen kalın.


                                                      Aleyna Uluç

17 Aralık 2020 Perşembe

Teoriden Pratiğe Neslin Eğitimi

Bu yazımda İrfan Ertav'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Aralık 2015'de gerçekleşmiş olan Teoriden Pratiğe Neslin Eğitimi adlı kitaptan bahsedeceğim.

İrfan Ertav, onu aşkın kitaba imza atmış bir yazardır. Yıllardır büyük bir arzuyla yaptığı eğitmenliğinde birçok başarıya da ulaşmıştır. Teoriden Pratiğe Neslin Eğitimi'nde de iyi bir eğitim üzerine bilgilerini sunarken öğretmenlere, ebeveynlere ve hatta öğrencilere yol göstermiştir.

Kitaba dair en sevdiğim şey, istisnasız her sayfada okuyana bir şeyler katması oldu. Eğitim üzerine öyle güzel noktalara dokunulmuş ve tespitler yapılmış ki katılmamak elde değil.

"Sekizinci sınıfa gelmiş ve artık lise öğrenimine karar verme aşamasındaki çocuğumuza soruyoruz. Ne/nereyi istiyorsun?

Fen Lisesi!

Sosyal Bilimler Lisesi!

Anadolu Lisesi!

Proje Okulları!

Anadolu Meslek Lisesi!

Çocuk ben bilmiyorum diyor. Niçin? Niçin sizce? Zahmet buyurmayın, söyleyeyim. Çünkü birey 14 yaşına gelene kadar evde anne-baba ve diğerleri, okullarda öğretmen ve idareciler olarak bizler o kadar çok yapma/etme olumsuz emir kipi kuruyoruz ki! Ne kadardır toplamı mesela? 100! 1000! 10000! Hayır yarenler, tam 146.000 defa yapmayın/etmeyin (edebiyat tarama sonucu) dediğimiz bireylerimize, çocuklarımıza sekizinci sınıfın sonunda karar ver, yap/et diyoruz. Yıllarca kendine olan özgüvenini budadığımız bireylerin birkaç dakikada özgüveninin tavan yapmasını bekliyoruz."

Bu paragrafta fazlaca haklı olduğu bir konuya değinmiş yazar. Toplumumuzdaki çocuk yetiştirme sorunlarının en büyüklerinden biri de bu bence, bazen çocuk gibi, bazen de yetişkin gibi davranmasını istemek... Bu hal çocuğun dengesini şaşırtıyor. Oysa çocukluğundan beri yerinde olacak şekilde bazı kararlar çocuğa bırakılsaydı on dört yaşına gelmiş olduğunda ne istediğini daha iyi bilirdi. 

Kitabın içinde sadece eğitim üzerine değil, genel olarak toplumu ilgilendiren başka konular üzerine de çok güzel noktalara parmak basılmış. Bunların hepsi erdemli bir insan olmayı vurguluyor. Benim de hayatımdaki amaçlarımdan biri bu olduğu için o sayfaları okumak da bir hayli keyifli oldu.

Teoriden Pratiğe Neslin Eğitimi'ni okurken sıkılmanız mümkün değil çünkü içinde öğretmenlerin öğrencilerine uygulaması için etkinlik örnekleri, hepimizin beğeneceği anlamlı sözler, ilgi çekici tablolar, örnek hikayeler ve dahası mevcut. Haliyle 180 sayfalık bir kitapta bu kadar bilgi edinmek insanı hoşnut kılıyor. 

Kitabın anlatımına gelecek olursak kesinlikle çok profesyonel bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. Yazarın küçüklüğünden beri kitaplarla haşır neşir olduğu kaleminden de bariz bir şekilde belli oluyor. Ayrıca araştırmacı kişiliğiyle de hepimizi ilgilendiren bazı bilgileri bizlerle paylaşmış. Mesela, ABD öğretmenlerinin 1940'lı yıllarda ve 1990'lı yıllardaki şikayetlerinin arasındaki farkı gösteren tablo beni çok şaşırttı.


Kitabın içeriğinde bunun gibi daha nice bilgi bulunmakta. Sözün özü, gerçekten dolu dolu, merak içinde okumanızı sağlayacak ve hayat kalitenizi arttıracak bir kitap. Herkese tavsiye ediyorum çünkü eğitim hepimizi alakadar eden bir konu. Bu konu üzerine ne kadar gelişirsek içinde bulunduğumuz toplumu, yaşamı da o kadar geliştirip geleceğe tohumlar ekmiş oluruz. Bu sebeple okuyun, okutturun diyorum.

Yazara hayatındaki başarıların devamını diliyorum. 

Esen kalın. 

                                                   Aleyna Uluç
 

16 Aralık 2020 Çarşamba

Altaylardan Tanrı Dağı'na Göktürkler

Bu yazımda İlker Batu'nun kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Ağustos 2019'da gerçekleşmiş olan Altaylardan Tanrı Dağı'na Göktürkler adlı kitaptan bahsedeceğim.

İlker Batu, ilk kitabında tarih kategorisini seçmiş ve tüm tarihseverlerin ilgisini çekebilecek bir kitap yazmıştır. 

Kitabı yorumlamaya önce kapağıyla başlamak istiyorum. Bence kapak tasarımı oldukça başarılı, hiçbir eksiklik yok. Seçilen renkler, yazı tipleri ve görsel konuyla bağdaşmakta, bir o kadar da göze hitap etmekte. Keza kitabın isminin de doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum, her ikisi de kitabı okumadan önce tanımamıza olanak sağlıyor. 

Kitabın içeriğine gelecek olursak eğer okuyacaklarınızın gerçek olayların yazar tarafından kurgullaştırılarak kaleme alındığını bilmelisiniz. Bana sorarsanız bu büyük bir başarı çünkü var olanı direkt sunmak yerine kendi hayal gücünüzü katıyor ve cesaret göstererek okuyuculara sunuyorsunuz. Bunu yaparken temeli oluşturan gerçeğin atmosferini de doğru yansıtmanız gerekiyor ki yazar o savaş ortamını gayet iyi aktarmış. O dönemde kullanılan kelimeleri, eşyaları ve dahasını betimleyerek kitaba gerçekçilik kazandırmış. Ayrıca anlatım biçimi de oldukça sürükleyici ve başarılı. 

"Umutsuzluk intihardır Hanlı Beg! Umutsuzluk hayatı bitirir. Sadece sizin değil, sizlere umut bağlamış bu kadar budunun hayatını da bitirir. Sizler bu kadar budunun beglerisiniz. Sizlerin umutsuzluğa düşmesi bu buduna yaptığınız büyük bir ihanet olur. Şimdi eğer ki hala umutsuzum diyen varsa hemen pusatlarını bırakıp Aşina topraklarını terk etsin. Aşina'da mutsuz beglere asla yer olmayacak! Türk umutsuz olamaz! Tek de kalsa içinde hala tüm bu cihanı ele geçirecek umudu olmalı!"

Bu cümleler altını çizdiğim yerlerden biriydi. Bir başka alıntıyı ise kitabın içindeki kopuzcunun ağıtından yapacağım. 

"Bir sözü ile kurtlar ulurdu

Begin heybetinden düşman dururdu,

Aşina onunla huzur bulurdu,

Toprağımda bir Beg kurudu."

Kitabın içinde başka ağıtlar da var ki onlar da gerçekten çok başarılı.

Son sayfalarda ise Kül Tigin Yazıtı'nın fotoğrafı ve Göktürkçe yazılar bulunmakta. Bu da konuyla ilgilenen kişilerin ilgisini celbedecek bir durum.

Kitapla ilgili olumsuz yorum yapabileceğim herhangi bir durum yoktu. Özenli anlatımıyla, sürükleyiciliğiyle gerçekten başarılı bir kitaptı. Yazarı başarısı için kutluyor ve yazı hayatında ilham diliyorum.

Esen kalın.

                                                     Aleyna Uluç



11 Aralık 2020 Cuma

Gümüş Şehir

Bu yazımda Tuğba Karakuzu'nun kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Mart 2020'de gerçekleşmiş olan Gümüş Şehir adlı kitaptan bahsedeceğim.

Öncelikle kitabın ismini ve kapağını ele almak istiyorum. Yazar, kitabın ana mekanı Gümüşhane olduğu için Gümüş Şehir hitabını seçmiştir. Bu isim, kitabın içinde karakterimiz Tevfik tarafından sıkça dile getirilmektedir. Güzel bir isim seçimi olduğunu düşünüyorum. Kapağa gelirsek eğer gerçekten çok beğendiğimi söylemeliyim. Büyüleyici görünüyor.

Romanımız eski zamanların naifliği ile başlayıp sonrasında günümüze taşınıyor. Mektuplarla başlayan ve hepimizi büyüleyen bir aşktan acılara doğru usul usul sürüklenirken aşk, vicdan ve pişmanlıklar haylice sorgulanıyor. Yapılan bir hatanın nelere gebe olabileceğini, insanı nasıl buhranlara sürükleyeceğini görüyoruz aslında. 

Kitapla ilgili en sevdiğim husus geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyarak okuyucuyu meraklandırması oldu. Bir sayfada geçmişteki Tevfik ve Betül'ü okurken bir sonraki sayfada geleceği okuyup "Acaba neler oldu böyle?" diyorsunuz ve merak içinde çeviriyorsunuz sayfaları. 

Yazarın anlatım diline gelirsek gayet akıcı ve güzeldi. Özellikle de mektup kısımları çok hoştu.

"Güzel Betül,

Mektubunu aldığımdan beri adını sayıklıyorum. Yüz kere, bin kere Betül diyorum. Betül, Betül, Betül... Ne güzel bir isim. Betül saf, temiz demektir. Senin gibi, seni anlatan bir ismin varmış meğer. Bana bir dahaki mektubunu kısa tutma. Bırak cümlelerin kötü olsun, önemli değil. Ben yazdığın her kelimeye dokunuyorum. Elinin değdiği her harfin, cümlenin kötü olması mümkün mü?"

Kitabın son sayfalarındaki anlatım dili özellikle daha da hoşuma gitti. Konağın tasvirleri ve Barbaros ile Yıldız'ın kardeşliği canlı bir dille aktarılmış. Mekan, karakterler, duygular... Her şey zihnimin içinde canlılıkla belirdi. 

Kitabın bir diğer sevdiğim yanı ise elbette ki verdiği mesaj oldu. İhanet konusunu meşrulaştırmak yerine insanın kalbini irinlerle doldurup hayatını zehrettiğini göstermesi takdir etmemi sağladı. Bu gibi yapıtların çoğalmasını isterim. İnsanların kötülüğü normalleştirilmesi korkunç bir durum çünkü.


Gümüş Şehir ile ilgili olumsuz yorum yapabileceğim tek şey Barbaros ve Elif'in aşkının aşırı hızlı gelişmesi oldu. Sanki oldu bittiye getirildi her şey. Kitap için çok önemli bir olay sayılmaz ama yine de dikkatimi çekmedi değil. Bunun dışında her şey güzel ve olması gereken şekildeydi. Bu başarılı eser için yazarı kutluyor ve yazarlık hayatını hep sürdürmesini diliyorum.

Esen kalın.

                                               Aleyna Uluç

9 Aralık 2020 Çarşamba

Maacir Kızı Şimal

Bu yazımda Asuman Şemsi'nin kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Mayıs 2020'de gerçekleşmiş olan Maacir Kızı Şimal adlı kitaptan bahsedeceğim.

Asuman Şemsi, daha önce Kalpte Dört İşlem isminde bir deneme kitabı çıkarmıştır. İkinci kitabı Maacir Kızı Şimal ise oldukça etkileyici bir romandır. 

Maacir Kızı Şimal, ana karakterimiz olan Şimal'in anne ve babasının hayatını öğrenme hikayesiyle başlıyor. Ali ve Gelincik'in etkileyici aşk hikayesinin mutsuz bitmesi gelecekte kızları Şimal'in hayatını da etkiliyor çünkü o anne ve babasının yokluğunu iliklerine kadar hisseden küçük bir kız çocuğu aslında. İleride büyüyüp doktor olduğunda dahi içinde hep bir acı ve eksiklik oluyor, anne ve babasına tutunarak yaşıyor. Onların hikayesinin peşine düşmesiyle gelişen olaylar ise kimi zaman hüzünlendirken kimi zaman ise mutluluğa kapı açıyor.

Bu kitapta en sevdiğim şey öğretici tarafının ağır basması oldu. Gerek geçmiş zamanlar anlatılırken okuduğumuz sığ zihniyetler, gerekse Şimal'ın hastaları vesilesiyle okuduğumuz benzer hikayelerle devir değişse de kafa yapılarının aynı kaldığını görüyoruz. Bu olayı da en iyi kitaptaki şu cümle özetleyebilir:

"Sakın ha hangi devirdeyiz deme, değişen devir değil insan olmalı."

Kadınlara yapılan gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddetleri yan karakterler vesilesiyle okurken tüm bu olaylara karşın Şimal'in sessiz kalmayışını ve yardım edişlerini görüyoruz. En güzeli de sadece Şimal'in değil, kitaptaki çoğu karakter yardımsever ve mücadeleci olması. Kelebek etkisi misali yapılan ufak bir iyilikten öyle güzel mucizeler doğuyor ki insanın içinde umut tohumları yeşeriyor. Böyle şeyler okumayı ve izlemeyi çok seven biri olarak Maacir Kızı Şimal benim için özel kitaplardan biri oldu. 

Kitabın karakterlerinin çok olması ve her karaktere ayrı ayrı değinilmesi de en sevdiğim hususlardan biriydi. Yağız, Şimal, Arda, Asya, Tuğrul, Hare... Hepsi okuması keyifli, birbirinden güzel karakterlerdi. 

Kitabın anlatımına gelirsek beni hiç sıkmadı, keyif halinde okudum. Anlatım dili güzeldi, altı çizilesi cümleler ile okuma zevkini katlıyordu. Bir iki yerde kullanılan fotoğraflar ile de görsellik açısından hoş görünüyordu. Görsellik konusu açılmışken kapağın da çok minimal ve hoş olduğunu söylemek istiyorum. Beyaz bir kapak üzerinde gelincik çiçeği ve kabartma yazılar... Sade ve ince detaylı kapağıyla elime alır almaz beğenimi kazandı.

Burada az önce bahsetmiş olduğum fotoğrafı görmektesiniz. Kız Kulesi ve naif cümleler ile en sevdiğim kısımlardan biri.

Kitapla ilgili olumsuz yorum yapabileceğim tek şey Şimal'in bazı yerlerde duygusallığının fazla olduğunu düşünmem oldu. Bunun nedeni ise bir doktorun daha soğukkanlı olması gerektiğini düşünmem. Tabii meslek ile kişilik doğrudan uyumlu olmuyor ama bazı yerlerde duygularına fazlaca esir yaşadığını hissettim. Duygusal ve duyarlı Şimal'ı yine okusaydık fakat geçmişine bir tutam daha az takılı kalsaydı diye düşündüm. 

Bunun dışında kitabı çok beğendim ve keyifle okudum. Öğretici, insana umut veren ve aynı zamanda duygulandıran bir kitap okumak istiyorsanız kesinlikle Maacir Kızı Şimal'i okumalısınız. 

Yazara kalemiyle umut olmaya devam ettiği bir ömür diliyorum. Sizler de her zaman umudunuzu diri tutun. Esen kalın.

                                              Aleyna Uluç

                                              Halkalı - 2020

                                                           

4 Aralık 2020 Cuma

Cehennem Kayıkçısı

Bu yazımda Ergin Uygun'un kaleminden çıkmış,  ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Şubat 2019'da gerçeklemiş olan Cehennem Kayıkçısı adlı kitaptan bahsedeceğim.

Ergin Uygun, şimdiye dek iki eser ortaya koymuştur. İlk kitabı olan Kalbimin Nakkaşı'nda adı bilinen ilk Türk şair Aprın Çor Tigin'i işlemiş ve bu açıdan alanında bir ilk olmuştur. İkinci kitabı olan Cehennem Kayıkçısı'nda da mitolojilerden, surelerden, tarikattan, efsanelerden ve halk kültüründen yararlanarak yine alanında bir ilke imza atmıştır. 

Cehennem Kayıkçısı gerek ismiyle gerek de kapağıyla okurların ilgisini çekebilecek bir kitap. Romanı okumaya başladığım ilk andan son cümlesine dek de ilgimi koruyan bir eser oldu. Zengin içeriği ve sürükleyici anlatımıyla sıkılmanızı büsbütün engelliyor. 

Yazarın anlatım dili çok kuvvetli ve başarılı. Betimlemeleri o kadar canlı ki adeta bir film izliyormuşsunuz hissiyatı yaratıyor. Şu ana dek okuduğum en iyi kalemler arasına girdi. Zaten kitabı bitirip diğer kitabının ismini gördüğümde "Aa ben bu kitabı okumuştum." dedim içimden. Yazarın ilk kitabı olan Kalbimin Nakkaşı'nı iki üç yıl önce okumuş ve o zaman da yazarın kalemini çok beğenmiştim. 

Kitapta geçen mekanların hepsi gerçektir fakat karakterler ve başından geçen olayların çoğu bölgeye göre tasarlanmış kurgulardır. Yazarın romanı yazmadan önce epey araştırma yaptığı kitap boyunca okuduğunuz tüm detaylarda belli oluyor. Her şey gerçekmiş hissi verecek şekilde anlatılmış. Verdiği tüm bu özen için yazarı kutluyorum. 

Kitaba dair sevdiğim bir detay da her bölümün başında bölüm içindeki bir alıntının bulunması oldu. Bölüm içinden çarpıcı ve merak uyandırıcı bir alıntının başa konulmasıyla "Acaba ne olacak da bu cümle kurulacak?" diyor ve merak ederek okuyorsunuz.

Elinizden düşürmeden okuyacağınız ve kalemiyle sizi büyüleyecek olan bu eseri okumanızı tavsiye ediyorum. Vatan aşkını, savaşçı ruhları ve eski dönemleri mitolojik açılarla beraber ele alan yazarı başarısı için tebrik ediyorum. Kitapla ilgili olumsuz yorum yapabileceğim herhangi bir şey olmadı. İmla kurallarından tutun tüm detaylara kadar özenli bir işti. 

Bir sonraki kitap yorumunda buluşana dek esen kalın.


                                                    Aleyna Uluç

                                                      Halkalı - 2020


2 Aralık 2020 Çarşamba

Odadaki Sessizlik

Bu yazımda Cumhur Demirkılıç'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Kutlu Yayınevi'nde Aralık 2019'da gerçekleşmiş olan Odadaki Sessizlik adlı kitaptan bahsedeceğim.

Cumhur Demirkılıç daha önce bir anı kitabı ve bir de şiir kitabı çıkarmıştır. Üçüncü kitabı olan Odadaki Sessizlik ise aşkı ele alan bir romandır. 

Kitapla ilgili yorumlarıma başlarken ilk önce kitabın ismini ele almak istiyorum. Bana melankolik bir izlenim verdi bu isim. Romanımızın ana karakterlerinden olan Ozan'ı çağrıştırıyor gibi. Uyumsuz diyemem ama sanki daha farklı bir isim konmalıydı. Aşkı ya da karakterin yalnızlık vurgusunu yapan bir isim mesela... 

Kitabın içeriğine gelecek olursak orta yaşlı ve telefon üzerinden konuşan iki kişi ele alınıyor. Ozan, yalnızlığından şikayetçi ve sevgiye oldukça aç bir adam. Samyeli ise geçmişte yaşadıklarından ötürü kendini ilişkilerden geri çeken ve kendiyle mutlu olan bir kadın. Biri çok ısrarcı, diğeri çok kararlı. İşte bu da kitabın çatışma noktasını oluşturuyor.

"Tek kişinin taşıdığı duyguları diğer taraf algılamadığı için o duygular karşı taraf için hiçbir şey ifade etmiyordu. Yalnız kalan benlikler kendi içinde farklı fırtınaların esmesine ve yeni sorunları da beraberinde getiriyordu."

Ozan ve Samyeli'nin uzun uzun konuştuğu vakitler hatta buluşup birbirlerini gördükleri anlar da oluyor. Kimi zaman güzel vakit de geçiriyorlar ama bu zıtlıklar yeni sorunları doğuruyor. Bana sorarsanız bu ikilinin asıl çatışması birbirlerini anlamamaları ve bunun için de pek çaba sarfetmemeleriydi. Evet, Ozan seviyordu ama sadece sevmek tek başına yeterli miydi? Evet, Samyeli'nin de haklı korkuları vardı ama bu karşısındaki insanı düşünmeden hareket edebileceği anlamına mı geliyordu? Aralarındaki bu iletişimsizlik halini de günümüz diliyle "toksik ilişki" olarak tanımlıyorum.

"Aynı kentte yaşıyor, yazışıyor ama aynı hisle buluşamıyorlardı."

Bu cümle kitabın özeti gibi adeta, değil mi?

"Eğer başka biriyle bir mutluluk arıyorsanız kendinizle bu oluşumlara başlamalısınız çünkü nasıl hissettiğinizden siz sorumlusunuz. Her bireyden biri bir başka bir şeyin eksikliğini onda ararsa o zaman bu ilişkide eşitlik olmaz. Burada sadece bir bağımlılık vardır."

Bu kısım da altını çizdiğim ve haklı gördüğüm alıntılardan biriydi. Tüm bunları ele aldığımızda kitabı aşka farklı bir bakış açısı olarak görebiliriz. 

Kitabın anlatımını beğendim ve okurken sıkılmadım. İlk başlarda "Tüm kitap iki karakter üzerinden mi gidecek?" şaşkınlığı yaşadığımı itiraf etmeliyim ama buna karşın sıkmaması da bir başarı olarak ele alınmalıdır. Yalnız, gözüme çarpan bir hususu da belirtmek istiyorum. Bazı yerlerde üçüncü kişi anlatımından birinci kişiye geçilerek ufak karmaşalar yaşanmış. Örneğin, "Ne kadar konuşsak da günler artık takvim yapraklarında yılı değiştirmişti de Ozan'ın günleri aynı düzenle devam ediyordu." cümlesi gibi. Burada "konuşsalar da" yazılmalıydı.

Kitabın anlatımını ele aldıktan sonra içeriğiyle ilgili bir benzetmemi paylaşmak istiyorum. İzleyenler de benim gibi düşünecek mi bilmiyorum ama Aşkın 500 Günü filmiyle ortak bir paydası var gibi bu kitabın, öyle değil mi? O filmi izlediğim zaman da zorla oldurulmaya çalışılan bir aşk görmüştüm, tıpkı burada olduğu gibi. Belki de her ikisi de aynı mesajı vermemektedir bize; kimsenin kaderin olması için uğraşma.

Benim kitap için bahsedeceklerim bunlardı. Sizde nasıl bir etki uyandırır ya da bu ikili hakkında ne düşünürsünüz merak ediyorum. Belki yorumlarda buluşuruz sizlerle.

Yazara bol ilham ve başarı diliyorum, yeni kitaplarında buluşuruz belki tekrardan... 

Esen kalın.