29 Temmuz 2022 Cuma

Mustafa Aslan İle Söyleşi

Bu söyleşide 2021 yılında Baybars - Adaletin Kılıcı adlı kitabı Kutlu Yayınevi'nde çıkmış olan Mustafa Aslan'ı konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Mustafa ASLAN; 1980, Osmaniye doğumlu ve eğitim yöneticisidir.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Şu an, İskoçyalı Yazar Sir Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes serisini okuyorum. Yedisini bitirdim, sekizincisindeyim. Dünyaca ünlü polisiye eser. Aynı zamanda polisiye eserlerin okuyucu tarafından sevilmesinde etkili olmuş. Seride, başkahraman Özel Dedektif Sherlock Holmes’un hikâyeleri var. Olaylar, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Londra ve çevresinde geçiyor. Yazar, hikâyeleri Holmes’in yardımcısı Dr. Watson’un diliyle anlatıyor. Nadiren Dr. Watson’ın kahraman olarak yer almadığı bazı bölümlerde Holmes’un diliyle anlatım var. Olayların anlatımında gözlem ve ayrıntılar çok önemli bir boyut kazanmış. Zaten bir anlatıda en önemli unsurlardan biri bu olsa gerek. Sherlock Holmes’da birbirinden bağımsız hikâyeler var. Bu hikâyelerde Dedektif Holmes ve yardımcısı Dr. Watson polisiye olayları araştırıp suçluları buluyorlar. 2000’li yıllarda Amerikalı Yazar Dan Brown’un Da Vinci Şifresi rüzgarı esmişti. Hangisini tavsiye edersiniz derseniz kesinlikle Sherlock Holmes derim. Niçin okuma gereksinimi duydum? Yazdığım romanları, tarihi kökleri olan polisiye-macera romanı olarak adlandırıyorum. İtiraf etmem gerekirse daha önce polisiye roman pek okumadım. İleride bu tarza devam edersem eksiklerimi tamamlaması ve polisiye olayları daha profesyonelce yazmama katkı sunması maksadıyla Sherlock Holmes’u okuyorum. Her ne kadar böyle düşünsem de gelecekte belki bu tarzı bırakıp başka bir tarza da geçiş yapabilirim.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Gayet başarılı buldum. Beğenmediğim bir kısım pek yok. Eserde İngiliz kurnazlığını baskın bir şekilde hissediyoruz. Fakat bu kurnazlık, müspet manada evrensel ahlak normlarına uygun, faydalı bir kurnazlık… Kısa kısa hikâyelerden oluşması okuyucu için bir avantaj. Her bölümde ayrı hikâye olmasını beğenmedim, demeyeyim de tercih etmezdim diyeyim. Tabii, bu müstakil hikâyeler, o zamanlar muhtemelen gazetede tefrika hâlinde yayımlandığı için gayet mantıklı.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Ben romanlarımda bir ana olay etrafında küçük hikâyelere yer veriyorum. Sherlock Holmes’da bu hikâyeler birbirinden bağımsız olarak okunabilir. Fakat benim romanlarımda bu mümkün değil. Yani ben kendi tarzımı uygulardım. Bir tepsinin içindeki ana yemek, pilav, çorba, salata gibi hepsini bir kompozisyon bütünlüğü içinde okuyucuya sunardım. Fakat romanımda yer alan bir karakteri ve onun hikâyesini okuyucu unutmamalıdır. Bu nedenle kanlı canlı bir eser teşkil etmek gerektiğini düşünüyorum.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Okurken kaleminden etkilendiğim yazarlar mutlaka olmuştur. Fakat yazarken bilinçli olarak hiçbirinden ilham almadım, dersem yalan olmaz. Belki bilinçaltından damıtma usulüyle beni etkilemiş olabilirler. Bilemiyorum. Yazarken alıntıladığım ya da bir yerden ilham alarak yazdığım bir cümle dahi yok. Bilimsel metinlerde alıntı ve kaynak olmazsa olmazdır; bizimki tamamen sanatsal ve kurgusal metin olduğu için bunlar söz konusu değil. Soruyla ilgili olarak şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Hikâyelerin ve romanların sinemaya ve televizyona uyarlandığını biliyoruz. Acaba bizim gibi sinema ve televizyonla yetişen Y kuşağının yazdığı eserlerde tam tersi bir etkilenme olabilir mi? Yani bir eserden ya da yazardan değil de sinemadan ya da bir televizyon dizisinden etkilenmiş olabilir miyim? Soruya tekrar dönecek olursak 20. Yüzyılın ilk yarısında yetişmiş yazarlarımızın çoğunu beğeniyorum. Biz onların eline su dökemeyiz. Kahramanları canlandırmada, duyguyu işlemede, dil güzelliğinde Cengiz Aytmatov, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Peyami Safa…

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Okurlara çok şey söylemek isterdim. Fakat buna sayfalar yetmez. Kutlu Yayınevi tarafından Mart 2021’de yayımlanan Baybars-Adaletin Kılıcı romanını mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Eseri okurken sıkılmayacaklarını garanti edebilirim. İçinde; tarihi kökler, macera, aşk, dram, gizem, strateji hepsi var. En önemli hedefim; sıkıcı olmayan, akıcı ve sürükleyici bir eser inşa etmekti. Bunda naçizane bir nebze başarılı olduğumu düşünüyorum. Okunmayan ya da yarım bırakılan bir eser, ne kadar hatasız da olsa şu zamanda başarısızdır, kanaatindeyim. Çünkü günümüzde insanlar, uzun soluklu eserleri okumuyor; genellikle internet dünyasındaki, sosyal medyadaki kısa kısa öyküleri okuyorlar. Bu geniş kitlenin korkmadan ele alıp okuyacağı bir eser olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca okur; ne okumalıyım, ne için okumalıyım, sorularını kendisine sorarak okumalıdır. Eline aldığı kitabı, bilimsel bir eser de olsa eleştirel bir şekilde okumalıdır. Çünkü hiçbiri ilahi kitap değil, insan beşerdir, şaşabilir.

Piyasada iki türlü yazar var: Birincisi gerçek yazarlar. Bunlar yazarlık istidadı olanlardır. Bunlar meşhur ya da meşhur olmayanlar olarak ikiye ayrılır. İkincisi yazarlık istidadı olmayan zorlama yazarlardır. Bazen onlar kendilerini zorlamıştır bazen de onları başkaları zorlamıştır. Bunlar da kendi içinde ikiye ayrılır. Meşhur olanlar ve olmayanlar… Ben bu sınıflamada hangi grupta yer alıyorum. İnanın bilmiyorum. Buna okuyucuların yüce takdiri ve zaman karar verecektir. Esen kalınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder