Bu söyleşimde 2020'de Sahi Ya Sevmek adlı kitabını Kutlu Yayınevi'nden çıkarmış olan Mehmed Akif Aslan'ı konuk edeceğim.
1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?
Tecrübe ile mantık süzgecinin üstünde kalanlarla altına sızanları iyi analiz eden, duygularıyla hareketlerini besleyen, yazarak yaşayan “Kültür milli yeticisi” bir okurum.
2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?
Türk Aynştaynı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu tarafından kaleme alınan eserlerle yaklaşık beş yıl önce tanıştım. İlk okuduğum eseri “Bye Bye Türkçe”ydi. Okuduğum eserleri hakkında görüşlerimi aktarmadan önce Sinanoğlu’nun diğer eserlerinden bahsetmek istiyorum. “Hedef Türkiye, Büyük Uyanış, Ne Yapmalı? Türk Aynştaynı, İlerisi İçin”… Bir uyanış mottosu hüviyetine sahip bu eserleri her yaştan vatandaşımızın okuması gerektiğini düşünüyorum. Bu minvalde “Bye Bye Türkçe” ve “Hedef Türkiye” temaları doğrultusunda bu soruya cevap vermek istiyorum. Kitaplar, yön tayin edici pusulalardır. Okurlar, bu yön göstericilerle hakikati arayan edebî hayat dünyasında yolunu bulmaya çalışan seyyahlardır. Bu kitapları tercih ve tavsiye etme sürecimi açıklayan cümle, “Kendi öz kimliğinden kendi değerlerinden tiksinen bir toplumun hamburger kafalılarından olmayacağım” diyebiliriz. Nihayetinde günümüze asayiş olaylarının bu denli arttığı, popülist kültür doğumluların kol gezdiği, yüz kızarıklığının özgüven eksikliği olarak nitelendirildiği, kimliksiz, ruhsuz sokaklara usta bir üslupla değinen Sinanoğlu'nun eserlerini herkes okumalı. Türk Aynştaynı'nın şu an "Hedef Türkiye" adlı kitabını okuyorum.
3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?
Kitabın genelini anlatan anahtar kelime grubu “Öz millî yeticilik” diyebiliriz. Modernizm ve postmodernizmin etkileri sadece kitapların içerisinde değil hayatımızın her alanında kendini hissettirmenin ötesinde kanıksanmış bir şekilde şov yapıyor. Artık postmodernizmi de geride bıraktık. Yeni hamburger kafalıların ekran kaydırmaca refleksleri ile içi kadar dışı da boş malayani hayatlarına farklı bir isim bulmalıyız. Sinanoğlu ulusal ve uluslararası pencereden bu süreci açık yüreklilikle özetliyor. Günümüzde kullandığımız Türkiye Türkçesi’nin asimile edildiğini ve toplumumuzun bu asimilasyona alıştığını da ifade ediyor. Özellikle İngilizce eğitimi adı altında sürecin nasıl ticarileştirildiğini, eğitim sistemimizin omuzlarına bir yük olarak bırakılan İngilizce dil öğretim yaklaşımının yanlışlıklarına değiniyor. Ayrıca toplumsal hayatımıza entegre olan yalnızlaşanların toplumu Avrupa’nın özgüvenci akıl tutulmacalı kültürel toplum inşasının artık normal karşılandığını ve bu hastalıklı uykudan uyanmamız gerektiğini söylüyor. Sonuç olarak tamamladığım “Bye Bye Türkçe” ve okumaya devam ettiğim “Hedef Türkiye” kitaplarında hamburger kafalılar hariç beğenmediğim kısım yer almıyor.
4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?
Dayatma fast food kültürüne karşı, sert bir duruş sergileyen kişilerdenim. Frenk model alttan püskürtmeli yarı necasetli tuvaletinde keyifle Tiktok videoları izlerken ortamda çalan Fransızca müziğin keyfini çıkaran gençlikte ne bayrağın alı ne de hilali ve yıldınızını göremiyorum. Sinanoğlu bu sinir ucu tacizini sürecin ortalarında tüm çıplaklığı ile dile getirmiş. Türk Aynştaynı’nın bu sözlerinin altına ıslak imza ile imza atmaktan öte değiştirilecek bir husus görmüyorum. Lakin ekleme yapmak isterim.
5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?
Elbette “etkilenmek” kelimesinin altını dolduracak şahsının ismini taşıdığım en güçlü isim Mehmet Akif Ersoy’dur. Kendisinden etkilenmemek mümkün mü! Devletine hizmet sürecinde aldığı kritik görevler, maddi beklentiden uzak vatanperver gayreti, edebiyat sevgisi ve ortaya koyduğu başarılı eserler bu etki gücünü ziyadesiyle artırmaktadır. Milli şairimiz Ersoy, İstiklal Marşı, Safahat adlı eserleri ile gönül penceremi genişleten başlıca kahramandır.
6) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?
Okumak, çağ atıp kapatma gücüne sahip bir eylemdir. Okumak bireyin acıkması gibi fizyolojik ve biyolojik etkileri olan bir süreçtir. Okumak bir eylemden öte bir tohum, fidan ve hasat sürecidir. Kısacası okumak, hayatın bire bir kendisidir. Bu süreçte neyi, nasıl okuyacağız? Sorusunun altına güzel doldurmak gerekiyor. Edebi zevkten uzak, popülist kaygılarla ortaya konmuş fenomen romanlarının cirit attığı edebiyat mutfağında ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Kültürel geçmişimizi detayları ile yansıtan geleceğimize ışık tutan kutlu eserlere kitaplığımızda yer vermeliyiz. Aslında kitap seçimini doğadan aşina olduğumuz birçok duruma benzetebiliriz. Üzüm bağında olgunlaşmış bir üzüm mü koruk üzüm mü tercih edilir? Ya da tavında dövülmüş demir mi yoksa paslanmışı mı? Suyunu çekmiş çelik mi yoksa daha ustasının tokmağıyla başı ağrımamış bir çelik mi? Bu misaller uzar gider. Meselenin özü, hamlık sürecinden geçip pişmiş, akabinde yanmış kalemlerden çıkan eserleri kitaplığa alıp zihninizi o eserlerle meşgul etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder