29 Nisan 2021 Perşembe

Şşşş

Bu yazımda Sezer Ortaç'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Ocak 2021'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Şşşş adlı kitaptan bahsedeceğim.


Sezer Ortaç, Şşşş adlı kitabında bir cinayeti konu alır. Antika tutkunu olan Eren, dünyanın en değerli elmasını müzayedede satışa çıkarır fakat tam da o gece ölümü gerçekleşir. Müzayedede elektriklerin kesilmesi, sekreteri Zeliha'nın onu eve göndermesi, yanında çalışan Kaan'ın bir telefon görüşmesi yapması, yıllardır haberdar olmadığı ve sonunda görüşeceği yeğeni Cenk'in yurtdışından gelmesi derken esrarengiz bir gece yaşanır. Peki, katil kimdir? Polis bu sorunun cevabını ararken bizler de heyecanlı bir serüvenin içine girmiş oluruz. 

Bu gizemli kitabın dışını incelediğimizde kapağının konuyla bağlantılı olduğunu görüyoruz, tabii bunu okuduğunuz zaman anlayacaksınız. Kitabın ismini ise ilginç bulsam da sanırım başka bir ismin kullanılmasını yeğlerdim çünkü telaffuz bakımından güçlük yaratıyor.

Kitaba dair en beğendiğim şeylerden biri yazarın kalemi oldu. Betimlemeler ne çok fazla ne de az, tam yerinde. Okuduğunuz anda çoğu şey kafanızda canlanıyor ve heyecanlı bir film izliyormuşsunuz etkisi yaratıyor. Yazarın akıcı kaleminin yanı sıra olayların da her an heyecanını koruyor olması kitabı hiç sıkılmadan, büyük bir istekle okuyor olmanızı sağlıyor. 

Gelelim katil olayına. Kitabı okurken katilin kim olduğu konusunda hiçbir zaman net bir fikrim olmadı, karakterler kimi işaret etse ben de o yana doğru sürüklendim çünkü inandırıcılık vardı. "Gerçekten bu karakter ya." dediğiniz anda okun yönü bir anda başka bir tarafa doğru dönüyor. Kitabın sonunda da şaşkınlık sizi ele geçiriyor, tabii eğer daha önce tahmin etmediyseniz...

Karakterlerin kişilik özellikleri de başarıyla aktarılmıştı. Sercan polisin aceleci tavırları, Özge polisin sakinliği gibi daha birçok özellik karakteristik bir şekilde yansıtılmıştı. 

Velhasıl-ı kelam, Şşşş çok severek okuduğum kitaplar arasında yerini aldı. Bu sürükleyici, heyecanlı kitabı tüm okurlara öneriyor ve yazarı emeklerinden ötürü kutluyorum. Umarım ömür boyu yazı hayatına devam eder.

Esen kalın.

                                                        Aleyna Uluç

23 Nisan 2021 Cuma

A.ş.k'ın Aşkları

Bu yazımda Nuran Demir'in kaleminden çıkmış, ilk basımı Ocak 2021'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan A.ş.k'ın Aşkları adlı kitaptan bahsedeceğim.


Nuran Demir, bu öykü kitabında büyüklerinden dinlediği gerçek aşk hikayelerini kaleme almıştır. 1940'lı yılların sonlarında ve 50'li yıllarda yaşanan bu aşk hikayelerinde Asiye, Şirin ve Kezban başroldür. 

Kitabın ismindeki noktalar dikkat çekmekte. Peki ne anlam ifade ediyor bu kısaltmalar? Karakterlerin baş harflerini bir araya getirdiğimizde kısaltmanın anlamını görüyoruz. A.ş.k'ın Aşkları, yani Asiye, Şirin ve Kezban'ın aşkları... Bu detayı çok beğendim.

Bu gerçek yaşam öyküleri Trakya'da geçiyor ve Trakya ağzı ile yazılmış. Yazar, kitabın sonuna yöresel sözlük ekleyerek anlaşılmayan yerler için bir çözüm sunmuş. Ben bunu sona geldiğimde görsem de okurken anlamakta güçlük çekmedim, çoğu sözcüğü anladım.

Kitap 1940-1950'li yılları anlattığı için günümüzden farklı gelenek görenekleri, davranış biçimlerini okuyoruz. Üç karakterin öyküsünde de ortak olan nokta kendi istekleri dışında evlilik yapmaları mesela. O dönemde sevdiği kişiyle evlenen kişi sayısı çok nadirdir hatta belki hiç yoktur bile. Bu olay günümüzde de yaşanıyor olsa da o zamana nazaran oldukça az denebilir. İşte Asiye, Şirin ve Kezban'ın hikayeleri de bu olay yüzünden farklı bir çizgide ilerliyor.

Yazarın anlatımını oldukça beğendim, eski dönemi başarılı bir şekilde yansıtmış. Diyalogları, o dönemin insan profilini gerçekçi bir şekilde kaleme almış. Samimi, gerçek bir sahneyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Onlar eve döndüklerinde, evde birkaç konu komşu vardı. Herkes merakla soruyordu:

- İstanbul güzel mi? Neler gördünüz? diye.

Onlar da gördüklerini anlattılar büyük bir heyecanla. Kemal'in teyzesi;

- İstanbul'a gittik. Pampura pindik deyince anası gülerek daldı söze:

- Maa kardaş; sen gene lapura pampur dedin yaa!"

İstanbul'u görme anları da ayrıca güzeldi. O şaşkınlık ve hayranlık içtenlikle geçti.

Genel olarak ele alındığında akıcı, güzel bir öykü kitabıydı. Eski dönemi okumak, o zamanki insanlara ve onların yaşam biçimlerine, aşklarına tanık olmak merakımı tatmin etti. Benim için güzel bir öğreti oldu. 

Gerçek yaşam öyküleri okumak isteyen herkese A.ş.k'ın Aşkları'nı öneriyor ve yazarı özenle yazdığı bu kitabı için kutluyorum. Umarım yazı hayatı başarıyla devam eder.

                                                      Aleyna Uluç

22 Nisan 2021 Perşembe

Hoş Geldin Hayat

Bu yazımda Tuna Akyüz'ün kaleminden çıkmış, ilk basımı Nisan 2021'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Hoş Geldin Hayat adlı kitaptan bahsedeceğim.


Tuna Akyüz, ilk kitabı olan Hoş Geldin Hayat'ta yazdığı denemeleri derleyip okurlara sunmuştur. Hayata, hayatın içindeki durumlara dair düşüncelerini paylaşmıştır.

Beni bu kitabı okumaya isteklendiren ilk şey kapağı ve de ismi oldu. Kitabın kapağında yazarın kendi resmi mevcut. Bu resim yazarın kişiliğini yansıtır şekilde neşeli, canlı bir havaya sahip. Kapak bütünüyle insanın içini açıyor ve okumaya teşvik ediyor.

Kitabın içeriğini incelediğimize bölümlere ayrıldığını ve her bölümde farklı bir konunun  işlendiğini görüyoruz. Bu bölümler arasından altını çizdiğim ve severek okuduğum Yaş Almak isimli bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. 

"Yaş aldıkça sevindiğin küçük şeyler, bir önceki yaşının umurunda bile olmayan konular oluyor genellikle.

O zaman "an"ları biriktirmek daha da, daha da önemli oluyor. Bir çocuk kahkahasından sıcacık bir kucaklaşmaya kadar, yağmur kokusundan çok susadığında kana kana bir koca bardak su içmeye kadar...

Hafif esintili bir havada, saçların uçuşurken, iğde kokularını içine çekerek yürümenin verdiği özgürlük ve minnet hissini tadıyorsun mesela... Ve mutsuz anları biriktirmenin, eskilerin deyimiyle ne kadar "beyhude" olduğunu kabul ediyorsun. Bir gün aniden... Öyle birdenbire...

Etrafına bakıp şikayet etmek yerine, şükredeceğin şeylere odaklanmayı öğreniyorsun. Yetişmeyen bir iş, sıkışan trafik, ağrıyan başın, dökülen çaydan bahsetmenin ne saçma, ne boş olduğunu hayat sana öğretiveriyor. 

Sen büyüdükçe dertlerin büyümüyor aslında, mutlulukların daha gözüne görünür hal geliyor... Bu yaşımda anlıyorum ki, hayat senin gözüne bir gözlük takıyor illaki... İşte sen, o gözlüğün camlarını ne renge boyarsan etrafı o renk görüyorsun.

Bu bölümü okuduğumda yaşanmışlıklarla tecrübe edinmiş ve hayata dair farkındalıklara ulaşmış bir kalemi okuduğumu hissettim. İnsanın kendine sık sık hatırlatması gereken öğretici cümleler.

Bir başka beğendim paragrafı daha sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Her tanıştığımız insan, bizim hayatımızda rol oynar... İnanın tesadüf değildir. Bir insanın hayatına dokunmak, onu dinlemek ve arkadaşlık, dostluk kurmak... Bazen bu vazifelerin sonuna yaklaşırsın çünkü daha fazla kendi hayatında yer almasına vazife edersen bu kez ona ve kendine zarar vermiş olursun. Dostluklar hep bakidir ancak roller vardır... Zamanın akışı belirler."

Burada da yine bir farkındalık söz konusu. Kitabın son kısımlarındaki denemeleri ilk denemelerden daha çok beğendiğimi belirtmeliyim. Kitabın bazı kısımlarında anlatılanların hikaye mi yoksa yazarın yaşantısı mı olup olmadığını anlayamadım. Bu anlatılanlar yerine sadece denemeler olmasını yeğlerdim çünkü biraz kopukluk yaratmış. 

Deneme kitabı okumayı sevenlere Hoş Geldin Hayat'ı öneriyor ve yazarı emekleri için kutluyorum. Dilerim yazı hayatına devam ederek okuyucularını farklı dünyalara götürür.

                                                   Aleyna Uluç

20 Nisan 2021 Salı

Asuman Şemsi ile Söyleşi

Bu söyleşimde 2019'da Kalpte Dört İşlem, 2020'de Maacir Kızı Şimal ve 2021'de Zamanın Gizindeki Gizli Kadınlar adlı kitaplarını Kutlu Yayınevi'nden çıkarmış olan Asuman Şemsi'yi konuk edeceğim.

 1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

 Başarının tesadüf olmadığına inanarak çok çalışanlardan biriyim.

 2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

 Lavinia, aşkı anlatıyor. Gereksinim demeyelim, ruhun her türlü gıda takviyesine ihtiyacı vardır. Biraz duygu takviyesi olsun istedim:)

 3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

 Beğenmediğim bir kısım olmadı, ustaca işlenmiş duygular.

 4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Duygu hitapları çok güçlü olunca hiçbir satıra kendi duygumu düşüremedim.

 5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Yazarken ilhamı bir yazardan değil, yaşamışlığı olan ve o duyguları yansıtan bireyler üzerinden alıyorum ama yakın hissettiğiniz yazar var mı diye sorulursa Sezai Karakoç derim... Onun yazdıklarını okurken farklı bir alemde yolculukta gibi hissediyorum.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Sevgili okurlara şunu söylemek isterim; Kitap okumak için boş bir zaman beklemeyin, zamanınızın birer parçası oluversin. Farklı hayatlara, hayallere açılan pencere gibi bakılsın ve edindikleri bilgiler onlarda bilgiyi aşıp bilinç uyandırsın. Araştırma, roman, şiir, deneme, öykü... Bu edebi yazınların her biri, birer hayatın büyük parçasıdır.

19 Nisan 2021 Pazartesi

Veli Metin Türkoğlu ile Söyleşi

Bu söyleşimde 2019'da Tarihi Okumanın Farklı Yolları, Yeni Dünya Düzeni'ne Açılan Kapı Bop Projesi ve 2020'de Ata Türklerden Atatürk'e ve Mısır'ın Türk Firavunları'nı ve 2021'de Horus'tan Günümüze Illimunati ve Yeni Dünya Düzeni adlı kitaplarını Kutlu Yayınevi'nden çıkarmış olan Veli Metin Türkoğlu'nu konuk edeceğim.


1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

1965 Mersin doğumluyum. 1985 – 2000 yılları arasında okur, 2001 yılında yazar oldum. Yazar olacağım hiç aklıma gelmezdi. Okuduklarımın kafamda oluşturduğu soruların peşine düşünce yazarlık kendiliğinden geldi.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

En son okuduğum kitabın adı ULU HAN ATA... Aslen Türk olan Memluk tarihçisi Aybek ed-Devedari'nin 1336'da yazılan bu kitap Türklerin ilk babasının yani Türk ırkına mensup ilk kişi olan Ulu Ay Ata’nın ve ilk Türk kadını ve annesi Ulu Ay Ana’nın (Hz. Âdem ile Havva'nın) yaradılışını anlatmaktadır. Kitabın orijinalinin geçmişi 736 yılına kadar gitmektedir. Bu kitabı okuma gereği hissettim çünkü kayıp olan orijinli Orhun Yazıtlarının yazıldığı dönemlere tarihlenen bir kitabın varlığı, Türklerin sadece taşlara değil kağıtlara da yazı yazdığını göstermektedir. Ayrıca; Türklerin ilk ata dediği ULU AY ATA'nın yaradılış şekli Hz. Âdem'le aynı. Günümüz dinlerinde de aynı yaradılış şeklinin geçmesi ve "Ay"ın (Hilal'in) halen Müslümanlığın sembolü olarak kullanılması, yaradılıştan beri var olan ve devam eden tek bir dinin var olduğunu göstermekte. Kitabın detaylarından, Ulu Ay Ata ve Hz. Âdem'in aynı kişi olduğu anlaşılıyor. Bu durumda; biz bir ırka değil bütün insanlığa (Ademoğullarına) Türk demiş oluyoruz.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Kitabın en beğendiğim kısmı tamamı... Beğenmediğim kısmı ise Aybek ed-Devedari'nin orijinal kitaptaki mitolojik bölümleri, abartılı bulunur ve inandırıcılığını kaybeder korkusuyla yazmamış olması...

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

4) Ben olsaydım mitolojik bölümleri de yazardım... Eminim ki Aybek ed-Devedari de yazmak isterdi ama insan bir devletin resmi tarihçisi olunca inandırıcı şeyler yazmak zorunda kalıyor elbette..

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

5) Kaleminden etkilendiğim bir yazar olmadı ama belgelerinden ve araştırma mücadelesinden etkilendiğim çok yazar var. Tıpkı ULU HAN ATA kitabını kütüphanelerin tozlu raflarındaki el yazmalarından çıkarıp yazan Prof. Dr. Necati Demir gibi... İtalya'daki arşivlerde bulduğu OSMANLI'DA STATÜLERİ BELİRLEYEN BAŞLIKLAR (ŞAPKALAR) kitabını ülkemize kazandıran Prof. Dr. Kudret Altun gibi... Atatürk'ün yayınlanmasını istediği fakat ölümünden sonra sümen altı edilen 136 kitaptan biri olan MEDLER ve TÜRKLER kitabını yayınlama cesaretini gösteren Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar gibi... Ve daha niceleri...

6) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Bilimsel ve tarihi eserler okuyanlara tavsiyem; her okuduklarına inanmasınlar... Çünkü gerçek dünya ve dinler tarihini dolayısıyla da insanlık tarihini bildikleri halde saklayan bir küresel grup var. Özellikle erken Türk tarihi öncelikli olarak saklanan konular arasında yer almakta. Göbeklitepe'nin bütün ezberleri bozduğu günümüz şartlarında tarih tekrar yazılmak zorunda.... Saygılarımla.

Bir sonraki söyleyişide görüşmek üzere esen kalın.

18 Nisan 2021 Pazar

Serpil Özkan ile Söyleşi

Bu söyleşimde 2019'da İnce Şeyler adlı kitabını Kutlu Yayınevi'nden çıkaran Serpil Özkan'ı konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

İnsan doğup, her koşulda insan kalabilmeyi amaç edinmiş, yani insan olmanın hakkını verme çabasında olan bir fani.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

Hakan Mengüç/ Kalbin Temizse Hikayen Mutlu Biter. Şu aralar bu kitabı okuyorum. Teması iyilik olan, hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, her şeyin bir sebebi olduğunu vurgulayarak, bu bilinç ve farkındalıkla hayata daha olumlu bakabilmeyi Sufilik öğretilerinden örneklerle anlatan bir kitap. Neden bu kitabı okuyorum, şöyle Mevlana tutkunu biri olarak böyle bir kitabı atlayamazdım.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

Kitabı henüz bitirmedim ama ilk bölümler biraz kendini tekrarlamış. Yani bildiğimiz çokça kalıplaşmış öğretilerden bahsedilmiş.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Ben olsam bu bölümleri daha kısa geçerdim belki.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Çok okuyan biri olarak şunu söyleyebilirim, kaleminden etkilendigim birçok yazar ve şair var. Şu an aklıma gelenlet Sabahattin Ali, Ayşe Kulin mesela. Bir de Montaigne'nin Denemeler kitabını çok beğendim. Benim üçüncü kitabım İnce Şeyler bu etkilenim sonrası çıktı. Ama benim asıl ilgi alanım şiir ve ilk iki kitabım şiir kitabı. Didem Madak, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Behçet Necatigil çok sevdiğim şairler.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Okuyuculara şunu söylemek isterim; kitap okumak küçük yaşlarda edinilen ve ömür boyu süren bir kazanımdır. Çocuklarına kitap oku demek yerine, bir okuma saati belirleyerek ve ailece okuma etkinliğinde bulunarak bu alışkanlığı kazandırabilirler. Bir de yeni yazarlara ve şairlere de şans vermelerini kitaplarını alıp okuyarak destek olmalarını öneriyorum. Zira yeniler arasında da güçlü kalemler ve kaliteli içeriği dolu kitaplar var. Arada bir de hayatın yorucu etkisini azaltıp soluklanmak istediklerinde de şiirin tenhasına sığınsınlar diyorum ve herkese sevgi dolu, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Bir sonraki söyleşide görüşmek üzere esen kalın.

17 Nisan 2021 Cumartesi

Nilsu Algür ile Söyleşi

Bu söyleşimde 2020'de İçimdeki Sen adlı kitabını Kutlu Yayınevi'nden çıkarmış olan Nilsu Algür'ü konuk edeceğim.

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Nilsu Algür. İçimdeki Sen adlı kitabın yazarıyım.

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

En son okuduğum kitap Beyza Alkoç’un No.26 kitabı. Kitap kapağı ve arkasında yazılı olan yazılar ilgimi çektiği için okumaya başladım.

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu?

En beğenmediğim değilde birazcık uzatıldığını düşündüğüm kısım Mine’nin sürekli Efe’den uzak kalmak istemesiydi.

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

O kısmı biraz daha kısa kesmesini dilerdim ama böyle de gayet beğenilen bir kitap.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Yazarken ilham aldığım birçok kitap ve yazarlar var. Fakat bütün kitaplarına bayıldığım ve en çok ilham aldığım yazar Beyza Alkoç. Kitaplarını okumaya başladığımız zaman bırakmak istemiyoruz. Kitabın içinde kayboluyoruz. Bu durum beni çok etkiledi.

6-) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Okurlara diyeceğim şu ki; Her ne olursa olsun elinizden geldiği kadar okuyun. Ben de buralara okumaya başlayarak geldim. Okumaktan asla vazgeçmeyin :)

Başka söyleşilerde görüşmek üzere esen kalın.

16 Nisan 2021 Cuma

Cins-i Latif

Bu yazımda Naciye Tekerek'in kaleminden çıkmış, ilk basımı Nisan 2021'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Cins-i Latif adlı kitaptan bahsedeceğim.


Naciye Tekerek, bu kitabında kadınların toplum içinde yaşadıkları zorluklara değinmekle beraber bildiği, tanıdığı kadınların yaşam öykülerini de bizlere sunmuştur.

Yazar, kadınların çocukluk itibariyle susturulduklarını, tercih haklarının ellerinden alındığını ve en ufak bir hatalarında bile ailelerinin onlara sırtlarını dönerek aslında ne büyük hataya düştüklerini anlatıyor. Birçoğumuzun demek isteyip de bazen güç bulamadıklarını dillendiriyor.

"Bizler çocuğumuzu büyütürken önce 'tay tay' durdururuz. Halk dilinde çocuğun yürümeden önceki haline 'tay tay' denir. Çocuk akabinde yürümeye başlar. Aslında bizim toplumumuzda kız çocuklarımız hep tay tay duruyor. Kız çocuklarına önce yürümeyi öğretelim. Hayatları boyunca tay tay durup da her gel diyene gitmesinler."

Yazar, atasözlerimizde ve deyimlerimizde bile kadının aşağılandığını örneklerle gösteriyor. Kızını dövmeyen dizini döver, saçı uzun aklı kısa gibi daha birçok söz normalleştirilerek dillerde pelesenk edilmiş zamanında. Şimdi belki insanlar bunu dillendiremiyor ama zihniyet, bakış açısı aynı maalesef. 

Kitap içinde beni en etkileyen kısımlardan biri evlilikteki şu hususa değinilmesi oldu: Gelinliğinle çıktığın bu eve kefeninle dönersin düşüncesi. Anne baba evlenen kızına bu bakış açısıyla yaklaşınca kadın evliliğindeki her soruna susuyor, boyun eğiyor çünkü biliyor ki artık ona kapı açacak bir yuvası yok. O eve, evlendiği kişiye bağımlı hale geliyor haliyle. 

Altını çizdiğim şu güzel ve farkındalık yaratan cümleleri sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Sevgili kadınlarımız, önce kendiniz için yaşamayı bir öğrenin. Başkaları için yaşamayı bırakın. Başkalarına ayırdığınız zamanın bir iki saatini de kendiniz için ayırın. Sordunuz mu hiç kendinize:

Ben kimim?

Kimin için yaşıyorum?

Kendim için mi?

Kocam için mi?

Ailem için mi?

Burada sunulanların içerisinde bir seçeneğe kulak verin:

Kendim için. 

Bu cümle insanın egolarını yükselten bir cümle ama doğrusu bu. Zaten insanoğlu hayatın hiçbir aşamasında yalnızlığının farkına varmıyor. Daha doğarken yalnız doğuyorsun. Vakit olduğunda da yalnız gidiyorsun. En çok sevgisine inandığın, doğarken seninle birlikte olan annen bile yaşamın sonlandığında seninle ölmüyor. İnsan yalnız doğar yalnız ölür. Dünya hengâmesi seni aldatmasın. Herhangi bir konuda el âleme ne derim demeyi unut. 'Yaptığım şey bana yakışır mı?' diye düşün. Hiçbir zaman kendimi kullandırtma, başkalarını da kullanmaya kalkma. Doğrudan şaşma. Bir başkasına vereceğin cevap için kendini korumaya kalkma. Sen olduğun için kendini koru. Sana zarar verecek insandan kendini koru. Çünkü geldiğin dünya seni korumuyor."

Cins-i Latif'i okumak bana iyi geldi. Her şeyin temelinin aileye ve de psikolojiye dayandığını bir kez daha görmüş oldum. Bundan sonra yapılabilecek en iyi şey yıllardır süregelen cinsiyetçi gelenekleri bir yana bırakıp insanı insan olarak değerlendirmek olacaktır. 

Kitabı her kesimden okuyucuya öneriyor ve yazarı emeklerinden ötürü kutluyorum. Umarım yazı hayatı boyunca toplumun sesi olmaya devam eder. 

Esen kalın.

                                                  Aleyna Uluç

15 Nisan 2021 Perşembe

Gülnihal Baki İle Söyleşi

Bu söyleşimde 2019'da Yolcu kitabını ve 2020'de İzler kitabını Kutlu Yayınevi'nden çıkarmış olan Gülnihal Baki'yi konuk edeceğim. 

1-) Bir tümceyle kendinizi tanıtır mısınız?

Kendimi bildim bileli yazarım...

2-) En son okuduğunuz kitabın adı nedir? Ne anlatıyor? Niçin okuma gereksinimi duydunuz?

En son "NUREDDİN ZENGİ" isimli kitabı okudum. Tarih kitaplarında bulamayacağımız gerçek bir kahramanı anlatıyor. Ben de tarihe ve gerçek hayat hikayelerine ilgi duyduğum için bu kitabı okumak istedim. 

3-) Bu kitapta en beğenmediğiniz kısım ne oldu? 

479 sayfalık uzun bir kitap olmasına rağmen anlatım o kadar akıcı ve olaylar o kadar güzel anlatılmış ki hiç sıkılmadan okudum. Ama başka kaynaklarda okuduğum Selahaddin Eyyubi ile Nureddin Zengi arasındaki bazı problemleri yazar Ali Emre açıkça yazmaktan çekinmiş. 

4-) Siz bir yazar olarak bu kısmı nasıl değiştirirdiniz?

Ben olsam gerçekleri çekinmeden yazardım.

5-) Kaleminden etkilendiğiniz, yazarken ilham aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi anlamda sizi etkiledi?

Çok çeşitli yazarları okudum ve okurum. Her biri mutlaka etkilemiştir. Ama yazarken, anlatmak istediğim duyguyu kelimelere dökerken özgün bir yazar olduğumu düşünüyorum. Mehmet Akif'in milletin dertlerini anlatışındaki güçlü ifadelerinden etkilenmek isterim. Necip Fazıl Kısakürek'in ruhunu şehir şehir, oda oda gezdirişinden de etkilenmek isterim. Yeri gelir Aziz Nesin'in kalemindeki cesur, dobra ifadelerde kendimi bulurum. Kimi zaman Şükrü Erbaş gibi imgelerle yükselmek kimi zaman da Ali Ural'ın deryadan deryaya açılan cümlelerinde yer almak isterim. 

6) Son olarak okurlara ne demek isterdiniz?

Ben yOLcu mahlasını seçerken kendi özümden tüm beni okuyan yüreklere olan yolculuğumu ifade etmek istemiştim. Herkesi yolculuğuma davet ediyorum. Selamlar saygılar sunuyorum.

14 Nisan 2021 Çarşamba

Horus'tan Günümüze İlluminati ve Yeni Dünya Düzeni

Bu yazımda Veli Metin Türkoğlu'nun kaleminden çıkmış, ilk basımı Şubat 2021'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Horus'tan Günümüze İlluminati ve Yeni Dünya Düzeni adlı kitaptan bahsedeceğim.


Veli Metin Türkoğlu, Tarihi Okumanın Farklı Yolları - Motifler ve Semboller, Mısır'ın Türk Firavunları, Ata Türklerden Atatürk'e, Yeni Dünya Düzenine Açılan Kapı Bop Projesi ve Horus'tan Günümüze İlluminati ve Yeni Dünya Düzeni olmak üzere toplam beş kitaba imza atmış bir yazardır.

Yazar, bu kitabında antik çağlardan günümüze değin Horus'un gözündeki sırrı, İlluminati'nin gizli öğretilerini ve dünyayı kimlerin yönetmeye çalıştığını ele almaktadır.

Hakkında çok fazla teori üretilen ve çoğu insanda yoğun bir merak uyandıran İlluminati'nin kuruluş süreci kitapta ele alınmıştır. Bu kısımların okur tarafından ilgi göreceğini düşünüyorum.

Benim en çok dikkatimi çeken kısım ise yazarın geleceğe dair öngörülerini paylaştığı bölüm oldu. 

"Dini açıdan yaşanacak sürecin nasıl tasarlandığını gösteren en iyi örneklerden biri, "I, Pet Goat" çizgi filmidir. Tapınakçılar, "I, Pet Goat" isimli çizgi filmde bütün dinleri yıkmayı amaçladıklarını açıkça belirtmişlerdir. 

I, Pet Goat isimli çizgi filmdeki keçinin alnındaki barkotta 666 yazmaktadır. 666 şeytanın (Deccal'ın) kodudur. Keçi, "Ben keçi görünümlü evcil şeytanım." mesajı vermektedir."

Bir diğer ilgimi çeken kısım ise Facebook ile ilgili şu bölümdü:

"Facebook Kullanımının Sakıncaları

• Bütün kişisel bilgiler depolanmaktadır. Kişilerin zaaflaru tespit edilerek ona göre reklam ve kampanya teklifleri sunulmaktadır. 

• Kişilerin sosyal ve siyasi görüşleri tespit edilmektedir. Bir bölgedeki siyasi yoğunluk, görüş birliği ya da çatışmaya müsaitlik durumları, hangi bölgenin nasıl kışkırtılabileceği tespit edilebilmektedir. Sosyal medya verilerinin oluşturduğu veri tabanı, zengin bir bilgi deposudur ve Arap Baharı ve benzeri olayların altyapısında kullanılabilecek bilgiler ve fırsatlar içermektedir. Art niyetli olarak kullanılma ihtimali yüksektir."

364 sayfalık bu kitabın içinde birçok bilgiye erişeceksiniz. Kitabı bu konulara ilgili herkese öneriyor ve yazarı özenle yazdığı, bilgilerini paylaştığı kitabı için kutluyorum. Dilerim yazı hayatı başarıyla sürer.

Esen kalın.

                                                    Aleyna Uluç

2 Nisan 2021 Cuma

Düşler Gezgini

Bu yazımda Samet Türkyurdu'nun kaleminden çıkmış, ilk basımı Şubat 2018'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Düşler Gezgini adlı kitaptan bahsedeceğim. 


Samet Türkyurdu, Bulutların Dansı, Düşler Gezgini, Karga Rüyaları ve Turuncu Radyo isimli dört kitaba imza atmış bir şair/yazardır. Daha önce Bulutların Dansı adlı kitabını okuyup yorumladığım Samet Türkyurdu ile bugün bir başka şiir kitabında daha buluşmuş olduk.

Düşler Gezgini ile ilgili yorumuma ilk olarak ismiyle başlamak istiyorum. Günümüz şiir kitaplarında klişe isimlerin yaygın olduğunu tahmin ediyorum ki bir tek ben fark etmemişimdir. Söz kitapları ya da şiir kitapları benzer isimleri tercih ederek tekrara düşüyor. Akılda kalıcı olmayan isimlere şahit oluyoruz. Bu noktada Düşler Gezgini farkını ortaya koymuş. Hem anlam bakımından kuvvetli hem de kulağa hoş gelen bir isim tercih edilmiş. Kapak tasarımında da etkileyici bir görsel ortaya çıkarılmış. Bu yönleriyle beraber dışarıdan bakan, kitabı inceleyen biri için olumlu bir imaj vermekte.

Şiirlerin içeriklerine bakacak olursak ele alınan konuların sadece aşkla ilgili olmadığını söyleyebilirim. Hayatla ilgili, insanın içsel durumlarıyla ilgili çok güzel şiirleri var şairin. Kendini tek bir kalıba sokmadan, içinden geldiğince dökmüş kağıda dizelerini. Cesaret adlı şiirinin bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Zor olmasın dediğinde başlıyordu zorluklar
Ne kadar kolaydı oysa yaşamak, ne kadar anlamlı.
Yığınla yol varken yürümek için zor olanı seçtik.
Kolayı isterken...
Biraz derin nefes alınca daha dik duruyorduk oysaki
Daha net bakınca, daha da yükseldiğinde dudağımızdaki notalar,
Shopen'in bir eserini çalıyor gibi hem de hatasız
Tualdeki Mona Lisa benim ellerimden çıktı dercesine kararlı,
Belki de ellerine elektrik bulaşmış Tesla'nın inatçılığı kalır aklının bir köşesinde.
Kolaydı yaşamak, hayata bakabilmek ve görebilmek görüneni,
Göremediğine ulaşmak istemek, hislerinle korkmadan, severek.
Yol bu dediğinde gidebilmek durmadan, yorulsan da yılmadan.
İnsanoğlu;
Ve doğdu aldığı ilk nefesti ciğerlerine dolan cesaret, oksijenine karışıp.
Ağlamayı sevdirdi annelere, gözyaşı korkudan akmadı yanaklara.
Hayat;
Yaşamak ne güzel, sonunu bilerek bir avuç toprağı özlemek ve beklemek."

Kitabın kapağında bulunan "En büyük umut, umutsuzluğun çıkmazındayken düşünebilmektir." 
sözü şairin duruşunu ve şiirlerin genel temasını yansıtmakta. Yorgunluğun içinde umut, zayıflığın içinde güç var. 

"Umutsuzluk kanser gibi bozsa da düşlerinin hücre yapısını
Bir parça gün ışığıyla tedavi olur sağlam kalan güzel hayallerin
Nihavent makamında ağır gelse de çoğu zaman şarkılar
Kendin bir makam olursun belki de neşeli geçer yaşayacağın uzun senelerin..."

Şairin bu umut veren, ilham verici dizeleri insanın yüreğine dokunuyor. "Nihayet" isimli şiirinin bir film ya da dizide seslendirildiğini hayal ettim okurken. Gerçekten etkileyici olabilir. 

Güzel, anlam derinliği olan şiirler okumak isteyenlere Düşler Gezgini'ni öneriyorum. Yazarı da içten, dokunaklı şiirleri için kutluyorum. Dilerim ömrü boyunca mürekkebini kağıda damlatmaya devam eder.

Esen kalın.

                                                    Aleyna Uluç

Betik Okumaları'nda 50. Betiğe Ulaştık

22 Ekim 2020 tarihinde başlatmış olduğumuz Betik Okumaları projesi 50 betik yorumuna ulaştı. Bu güzel rakamı kutlamak adına şimdiye dek edindiğim deneyimleri siz sevgili okur ve yazarlarla paylaşmak istiyorum.

Her zaman kitap okumayı çok seven biri oldum. Bunun yanı sıra okuduğum şeyleri yorumlamak da bana keyif veriyordu. Kişisel bloğumda bazen sevdiğim kitaplardan bahseder, fikirlerimi paylaşırdım ama bunu sistematik bir şekilde yapma deneyimini Betik Okumaları ile beraber tatmış bulundum. Bu deneyimin nasıl başladığını anlatmak istiyorum.

Ben şu anda lise son öğrencisiyim. Halkla İlişkiler ve Organizasyon bölümünde okuyan bir öğrenci olarak stajımı Kutlu Yayınevi'nde yapmaktayım. Staja ilk başladığımda bana verilen iş yayınevine ait kitapları okumak ve yorumlamak oldu. Bana daha önce "Kitap okuyup yorumlayacak ve bunu yaparak para kazanacaksın." deselerdi ütopik gelebilirdi ama şu an tam da bunu yapıyorum. Hem stajımı yerine getiriyorum hem de kendi maaşımı kazanıyorum. Bir söz var ya hani, "Sevdiğin işi yap. Böylelikle hiçbir gün çalışmazsın." diye, benimki de bir nevi öyle oldu. İleride de okumanın bana getirdiği güzelliklerle başka işler yapacağımı biliyorum.

İşe ilk başladığımda yorum yapma sürem uzun sürüyordu. Evet, daha önce birkaç kere kitap yorumu yapmıştım ama onların bir amacı yoktu, sadece yazmak istiyordum ve yazıyordum. Şimdi profesyonel olmam gerekiyordu. Bunun farkında olarak kitap eleştirisi nasıl yapılır diye bir araştırma yaptım, bazı püf noktaları öğrendim ve uyguladım. Zamanla kendime ait bir yazı dili buldum ve yazma sürelerim azaldı.

Yazıları güzel bir şekilde yazıyordum yazmasına ama yazdıklarımın daha çok kişiye hitap etmesini istiyordum. Aklımda bir Instagram hesabı açma fikri mevcuttu, bu fikri yaklaşık bir ay sonra faaliyete geçirdim ve betikokumalari isimli instagram hesabımı açtım. 

Okuduğum kitaplara özel tasarımlar yapıp bu hesaptan paylaştım. Tasarımlarımı zaman zaman değiştirdim, daha iyisini yapmak için uğraştım. Böylelikle sevdiğim bir başka alan olan tasarımla ilişkim kuvvetlendi.

Instagram hesabıyla beraber Betik Okumaları daha çok ilgi görmeye başladı. Şu anda 2600 küsür görüntülenmeye sahibiz. Yorumlarımı okuyan yazarlar kendi instagram hesaplarından paylaşım yapmayı aksatmıyorlar, sevinçlerini takipçileriyle paylaşıyorlar. 

Haftanın üç günü (çarşamba, perşembe, cuma) kitap okuyup yorumladım. Her kitap birbirinden apayrı bir dünyaydı. Bambaşka bir zihnin, kalbin sahibi ellerine kalemini alıp hayatından veyahut da hayal gücünden izler dokumuştu kağıtlara. İnsanların düşüncelerini, hislerini her zaman çok merak ettiğimden kitap okumak benim için ayrıca bir zevkti. İnsanların gündelik hayatta gösteremediği yanlarını yazdıkları kitaplarla görüyor, hiç tanımadığım insanların zihnine ve kalbine konuk olup yoldaşlık ediyordum. İşin en güzel tarafı da bir insanı mutlu edebilmek. Hangi yazar kitabının okunup anlaşılmasını, yorumlanmasını istemez ki? Yorumlarımı okuyan yazarlardan şahane geri dönüşler aldım. Kimi uzun uzun e-postalar attı, kimi instagram hesaplarından sevgi dolu paylaşımlarda bulundu, kimi arayıp telefonda teşekkür etmek istedi. Bazı yazarlardan dönüş alamadım ama olsun, bir şekilde mutlu ettiğimi hissediyorum. :)

Bir yazar ölünce anlaşılır denir genelde, bu üzücü algıyı yıkmak istiyorum. Bir yazarı anlayabilmek, emek emek dokuduğu dünyaya yoldaş olmak istiyorum. Bunu yapabildiğim her an da mutluyum. Yorumumu okuduğunda gözlerinin dolduğunu yazan bir yazar oldu mesela. Ne şahane his. 

5 aydır sürdürdüğüm Betik Okumaları'nda birçok hisse tabii tuttu hayat beni. Kendimi geliştirdim, yazarlarla iletişim halinde oldum ve böylesine güzel bir işin öznesi oldum. Umuyorum burada birçok kitap daha okur ve her bir yazara anlaşıldığı hissiyatını verebilirim.

Esen kalın! 🤗

                                                       Aleyna Uluç

1 Nisan 2021 Perşembe

Bay Günce

Bu yazımda Leman Adıyaman'ın kaleminden çıkmış, ilk basımı Mart 2020'de Kutlu Yayınevi'nde gerçekleşmiş olan Bay Günce adlı kitaptan bahsedeceğim.


Leman Adıyaman,
Petunya Misali isimli ilk kitabından sonra Bay Günce adlı bu romanına imza atmıştır. Röportajında Bay Günce'nin kendi hayatından ve şahit olduğu hayatlardan izler taşıdığını belirtmektedir.

Kitapla ilgili yorumuma ilk olarak ismi ve kapağından bahsederek başlamak istiyorum. Kitabın kapağındaki kadın figüranı ana karakterimiz olan Miray'ı temsilen doğru bir seçim olmuş. Kullanılan renk tonları da romanın içeriğiyle örtüşmekte. Bay Günce ismi de kitabı anlatacak en uygun tercihlerden biri diyebiliriz. Hem akılda kalıcı hem de kitabın anahtar kelimesi denebilir.

Bay Günce'nin başrolü olan Miray, 30 yaşında, anne ve babasını kaybetmiş, geçmişinde travmatik bir olay yaşayan ve hayatının şimdiki zaman diliminde geçmişi yaşayan bir kadın. Bir edebiyatçı, kitapsever, iç sesiyle savaşan bir kadın. Vefat eden babasından ona kalan kitapçıda çalışmakta. Bir gün, kendisinin bile asıldığını hatırlamadığı iş ilanı kitapçıya yeni birinin gelmesine vesile olur. Nazlı ismindeki bu kişi, çok sevecen, neşeli ve dostanedir. Miray'a kardeş yakınlığı hissettiren bu kız öte yandan bazı merak uyandırıcı davranışlara sahiptir. Kimdir, nasıl bir hayatı vardır soruları Miray'ın aklında sürekli dolanıp durur. Uzun zaman sonra birinin hayatını merak ettiğini hisseder. Nazlı'nın hasta bacağı ve Miray'ı daha önceden tanıyormuş gibi davranması kitabın büyük bir kısmında soru işaretlerine neden olur.

Bay Günce'deki en güzel şey karakterin gerçek biriymiş gibi okucuya aksettirilmesi oldu. Sanki gerçekten bir yerlerde Miray diye biri var ve ben de günlüğünü okuyormuşum gibi hissettim. Okuduğu kitapların, izlediği filmlerin çoğunu benim de okuyup izlemiş olmamın yarattığı tesadüf karakterle sıcak bir bağ kurmamın nedenlerinden biriydi. Öte yandan sürekli iç sesiyle münakaşa halinde olması da kendime yakın bulmamı sağladı. Şunu da diyebilirim ki, Miray çoğumuzun kendi yansımasını görebileceği bir karakter. Üstünkörü yazılmamış, özenle biçim almış yazarın kaleminde.

Kitabın içinden, altını çizdiğim iki etkileyici kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Dökülen bir damla gözyaşı her şeye hükmediyor, hüküm giyen duygular yalnızca betimlemelerde hayat buluyor. Gariplik bu ya; İnsanın kendi duyguları bile başkalarının cümlelerinde hayat buluyor. Farklı isimleri nüfuslarına alarak, aslında insan yine kendisini anlatıyor."

"İnsan hep böyle olurdu. Hiç umulmadık bir başkası elinden tuttuğu an kendisini daha çok çaresiz hissederdi."

Bay Günce'deki sevdiğim bir yan da kendine özgü olması oldu. Bunu en iyi açıklayabileceğim alıntı şu olabilir:

"Bir kadının bir erkeğe çiçek alması toplumumuzca yargılanabilir ama oldukça doğal bir davranıştı. İçinden gelerek ve anlamını bilerek verilen şey komik olmamalıydı."

Yazarın hem edebi hem de içten anlatımı hiç sıkılmaksızın, büyük bir zevkle okumanıza olanak sağlıyor. 229 sayfadan oluşan kitabı sayfalarını hızla çevirerek bir gün içinde bitirdim. Buna olanak sağlayan bir diğer etken de olayların seyriydi. Merak duygusu hep tetikteydi. Kitabın sonunda da tüm bu soru işaretleri kafamızdan silindi.

Velhasıl-ı kelam, sürükleyici bir kitap okumak isteyen herkese Bay Günce'yi öneriyor ve yazarı severek okuduğum bu kitabı için kutluyorum. Dilerim yazı hayatı son nefesine dek sürer.

Esen kalın.

                                                    Aleyna Uluç